Çalışmalar » Denemeler

ÇERNOBİL FACİASI - Чернобыль катастрофа

Çernobil Faciası     /  Чернобыль катастрофа

‘Çernobil Faciası’ başlığını hem Türkçe hem de Rusça yazarak başlamak istedim. Kazada ve sonrasında radyasyon yüzünden ölenleri saygı ile anmak adına.  Allah rahmet etsin. Geride kalanlarına sağlıklı ömürler versin.

Yaşıtlarım ve bizden yaşça büyüklerimiz, 1980 li seneleri hala unutmamışlardır. Çünkü 80’ler unutulmazlarla doluydu.  Kimisi için sevinç kimisi için ise hüzün vardı. 1980 yılının sonlarına doğru Türkiye 12 Eylül askeri darbesi ile sarsıldı. İnsanlar arasında sağ-sol kavgasının alabildiğine uzadığı, okullarda, sınıflarda öğretmenlerin darp edildiği, insanların hayat görüşüne, okuduğu gazeteden hatta dinlediği müzikten, düşündüğü fikirden bile yargılanabildiği günlerden geçmiştik. Geceleri sokağa çıkma yasaklarını dahi yaşamıştık. Ben o günlerde küçüktüm ve askeri üniformalı kişileri hemen her yerde görebiliyordum. İstanbul Erkek Lisesine derslerimi kuvvetlendirmek için ek ders kurslarına gidiyordum İstanbul Erkek Lisesi Cağaloğlu’na çok yakındı. Cağaloğlu başka bir deyişle Babıali Türkiye’de basının kalbi durumunda idi. Burada ülkenin hemen tüm büyük gazeteleri ve birçok kitapevleri bulunuyordu. Gazetelerin ilk baskıları Cağaloğlu’nun sokaklarından ev ve işyerlerimize sabahın erken saatlerinden itibaren ulaştırılıyordu.

1986 yılının Nisan ayının son günlerinde; Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) sınırları içinde yer alan Ukrayna’nın Kiev Şehrinin kuzeyinde bulunan Pripyat yakınındaki Çernobil Nükleer Santralinde bir kaza olduğu tüm gazetelerde Mayıs ayının başlarında manşet haber olmuştu. Ancak kaza daha evvel gerçekleşmişti…

İnsanlar bu haberi okuyunca ilk başta dehşete kapıldılar. Çünkü bu boyutta bir kazanın oluşu büyük yankı uyandırmıştı. Haberi gazeteden okuyanlar, radyoda dinleyen ve televizyonda izleyenler birbirlerine hep aynı şeyi söylüyordu: “İyi ki biz de nükleer santral yok”. Hâlbuki haberin geç duyulması tamamen SSCB yetkililerinin durumu dünya kamuoyuna geç bilgi vermesinden ibaretti.  Kaza 26 Nisan 1986 tarihinde saat 01.24 te meydana geldi.  Zaman hızla ilerliyordu. Radyoaktif bulutlar Avrupa ülkelerine ulaşıyorlardı.  28 Nisan 1986 tarihinde radyoaktif bulutlar İskandinavya’ya ulaştı. Yapılan ölçümlerde çıkan sonuca göre radyasyondaki artış dikkat çekici boyutlardaydı. Konunun uzmanları bir kazanın olmuş olabileceğini tahmin ediyorlardı. Bunun üzerine SSCB yetkilileri bu andan sonra kazanın olduğunu söylediler ve dünya kamuoyundan yardım istediler.  SSCB Başkanı Mihail Gorbaçov bu durum hakkında ciddi eleştiriler aldı. SSBC yetkililerinin kazayı neden geç haber verdikleri hala hafızalarda soru işaretlerini kaldırmadı.  Ancak tahmin yürütmek gerekirse SSCB kullandığı nükleer gücün yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermemesi olduğunu sanıyorum. Çünkü karşısında süper güç Amerika Birleşik Devletleri (ABD) vardı. Soğuk savaş döneminde olunduğundan bunu koz olarak kullanabileceğini sanıyor olabilirlerdi. Bunlar tabi benim düşündüklerim varsayımlardan ibarettir.

Kazadan evvel o günlerde ne olduğu ve gerçekleştikten sonrası ile ilgili birçok demeç yayınlandı. Filmler ve belgeseller çekildi. Kısaca özetlemek gerekirse Çernobil SSCB’nin önemli bir nükleer santrali idi. Yakınında 1970 senesinde modern bir şehir olarak kurulan Pripyat 3 km kadar uzaklıktaydı. 25 Nisan 1986 tarihinde Çernobil nükleer santralinde dördüncü reaktör rutin bir bakıma alınıyor, bakım sonrası saat 23.00’te olası kesintilere karşı bir deney yapılıyordu. Her şey ilk başlarda doğal seyrinde devam ederken 26 Nisan günü saat 01.23’te reaktörde ciddi bir sorun ile karşı karşıya gelindi. Çekirdek tepkimeleri geçekleşti ve bir anda ısı ve enerji kat be kat artması meydana geldi.

Bu noktadan sonra sonun önüne geçilemedi ve saat 01.24’te Çernobil 4. Reaktör büyük bir gürültü, sarsıntı ve şiddetle patladı. Hatta santralin damı havaya uçtu. İşte bu esnada radyasyon salımı meydana gelmeye başladı ki; 1945 yılının Ağustos ayında Japonya Hiroşima’ya atılan atom bombasından yüzlerce kat fazla radyasyon bulutlara ve etrafa saçıldı. Hem Çernobil’de hem de Hiroşima’daki tahribatın etkileri günümüzde hala devam ediyor.  

Çernobil nükleer santralindeki patlama bulunduğu yere yakın olan bölgelere ölüm getirdi. Patlamadan hemen sonra santralin çevresinde bulunanlar o an öldüler.  Patlamadan sonra meydana gelen yangın için itfaiye görevlileri hemen müdahale etmek için Çernobil’e geldiler. Ancak burada hayatlarının en ağır radyasyonuna maruz kaldılar. Ertesi günü Pripyat’taki hastanede tedavi altına alınan itfaiyeciler şiddetli kusma ve bulantı ile başlayan krizlere girdiler.  Daha sonra asla düzelemediler ve hayata gözlerini yumdular. Sovyet yetkililer santralin çatısında etrafa saçılan molozun kaldırılması için hem itfaiye hem de ordudaki askerleri görevlendirdiler. İşte trajedi bu zaman başladı. Askerlere verilen görev esnasında onları koruyacak kumaştan yapılma kıyafetler giydirildi ve an fazla 2 veya 3 dakika kadar çalışma yapacaklardı ve oradan hızlıca ayrılacaklardı. Bunu da sıra ile yapmaları planlandı. Bazı söylemlerde askerler arasında gönüllü olanları seçmek için onlara görev alacakları 2, 3 dakika süre sonrasında terhis olup ailelerinin yanına dönebilecekleri vaat edildi. Ancak bu görevi alan askerler yoğun radyasyona maruz kaldılar ve onlarda saatler sonra kusma belirtileri ile radyasyon celladının kollarında can verdiler.  SSCB için bu kazanın dünya kamuoyunda duyulması bile büyük bir sorundu. Enkazın bir an evvel kaldırılması gerekiyordu. Bu onlar için başta ABD’ye ve dünyaya gösterdikleri prestijlerinin sallanması anlamına da geliyordu. Tüm enkazın kaldırılması yaklaşık 15 gün sürdü.  Çernobil Santralinin patlama anındaki ortaya çıkan moloz bu süre içinde kaldırılmış, çekirdeğin altına beton dökülmüş ve üstü de beton ile kaplanmıştı. 2 veya 3 dakikada tüm ömürleri boyunca alacakları radyasyonu bir anda alan asker ve itfaiyeciler takip eden günler içinde aşırı radyasyona maruz kalarak hayatlarını kaybetmişlerdir.

1986 ve 1987’li yıllardaki soğuk savaş döneminde SSCB’nin gizli kapaklı politikaları oldukça fazlaydı. Sonra çıkan araştırmalar sonucunda Santral çevresindeki yerleşim yerlerinde özellikle çocuklarda troid kanserinin adeta patladığı ortaya çıktı.  

Başta Çernobil’e yakın Avrupa ülkeleri önlemlerini bir bir alırken Türkiye’de durum daha farklıydı. Bunun ile ilgili zamanında gazetelerde çıkan haberleri ve resimleri yazı sonunda paylaşıyorum. Dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Başbakanı Turgut Özal, Sanayi Bakanı Cahit Aral,  Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Başkanı Ahmet Yüksel Özemre, sinema sanatçısı Hülya Avşar bile gazetelere demeçler vermişti. Bu konuya ilerleyen satırlarda tekrar devam edeceğim.

Çernobil Nükleer Santralinde meydana gelen kazadan hemen sonra olaya ilk müdahale eden itfaiyeci Vasily İgnatenko tedavisi sırasındaki yaşanılanlar an be an not ediliyor radyasyonun canlılara özellikle insanlara yaptığı etkiler adeta tarihe geçecek dehşet dakikaları gibi kaydediliyordu. 26 Nisan 1986 tarihindeki patlamadan sonra çıkan yangını söndürme çalışması sırasında aldığı radyasyonun etkilerinin görülmesinden hemen sonra tedavi süreci başlamıştı. Vücudu adeta iflas eden İgnatenko, radyasyon etkilerini acı şekilde yaşıyordu. Vücudundaki tahribat her geçen saat daha da artıyordu. Şişen vücudu ayakları gözle görülür şekilde büyüyordu. Hatta ayakkabıları ve kıyafetlerinin içine sığamaz hale gelmişti. Öksürmeleri esnasında ağzından kan gelmeye devam ettiği sırada ağzından organ parçaları da çıkıyordu. Bu durum onun ne kadar acı çektiğini gözler önüne seriyordu. Bu şekilde yüzlerce binlercesi gibi can verdi Vasily İgnatenko.

 Radyasyona maruz kalan kişilerde siyah lekeler, fıçı gibi şişen vücutlar ve kömür rengine dönen ten renkleri en belirgin belirtilerdi.  14 gün kadar yoğun radyasyon altında süren temizleme çalışmaları 4000 kişinin ölümü ile tamamlandı. Bunların çoğu ordu mensubu erler ve itfaiyecilerden oluşuyordu. SSCB’nin soğuk savaş politikaları ve dünya kamuoyunda itibar kaybı yaşamasın diye böyle bir şeyi uygulaması hala tartışılan bir konudur.  

Çernobil Faciasını o günlerde hatırlamak gerekirse; 

·         SSCB yetkilileri Türkiye’yi 1 Mayıs 1986 tarihinde kaza ve radyasyon konusunda uyardı. Karadeniz bölgesinde radyasyon ölçümleri yapılmasını önerdiler.

·         Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Başkanı Sn. Ahmet Yüksel Özemre “Olay mevzi bir olaydır Türkiye’ye ulaşsa bile etkilemez” dedi.

·         Avrupa’da özellikle Almanya’da Mayıs ayı yağmurları yağarken insanlar radyasyon konusunda bilinçlendirildikleri için yağmur anında dışarıda bulunmuyorlar ve kapalı alanlardan çıkmıyorlardı. Çünkü radyoaktif bulutların olduğunu ve gökten yağmur ile birlikte asit yağdığını biliyorlardı.

·         3 Mayıs 1986 tarihinde radyoaktif bulutlar Marmara üzerinden Türkiye’ye ulaştı. Türkiye için radyoaktif felaket bugünden itibaren başlıyordu.  Bugün Marmara Bölgesinde yoğun sağanak yağışlar başlamıştı. Özellikle Edirne’de seller oluşmuştu. Ergene nehri taşmıştı.

·         Takip eden birkaç gün sonra 7 – 9 Mayıs 1986 tarihinde Karadeniz’e ulaşan radyoaktif bulutlar burada da sağanak yağmurlarla yeryüzüne iniyordu.

·         O dönem Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) yetkilileri halka su birikintilerinin kullanılmamasını, hayvanların açık alanda otlatılmamasını konusunda uyarı yayınları yapıyordu.

·         Türkiye ekonomik olarak yara alacaktı. Birkaç ay geçmesine karşın Avrupa Ülkeleri Türkiye’den gelen ve Karadeniz Bölgesinin en büyük geçim kaynağı olan Fındıkta radyasyon olduğu gerekçesi ile Türkiye’den fındık alımlarını durdurdular.

·         28 Kasım 1986 tarihinde Hollanda Sağlık Bakanlığı Türkiye’den gelen çayda yüksek oranda radyasyon olduğu uyarısını yaptı.

·         Hemen ertesi günü bu açıklamaya cevap olarak Çay Kur müdürlüğü yetkilileri Türk Çayı hakkında yapılan radyasyon var açıklamalarını batı tezgâhı olarak yorumladı ve çayı kaynatıldığında radyasyon 5-6 kat azaldığını söylediler.

·         2 Aralık 1986 tarihinde dönemin Sanayi Bakanı çaydaki radyasyonun zararsız olduğunu söyleyerek basın mensupları ile yaptığı toplantı esnasında bir bardak çay içerek bunu gösterdi.

·         Ancak tüm bu yapılanlara rağmen 14 Aralık 1986 tarihinde Federal Almanya (Almanya) Türkiye’den alınan 13 ton çayı geri gönderdi.

·         3 Mayıs 1986 tarihinde başlayan özellikle Trakya ve Karadeniz’de etkili olan yağmurlardan sonra normalde 8-10 mikroröntgen/saat olarak ölçülen radyasyon oranı; kazadan 10 gün sonra 30-40 mikroröntgen/saat olarak ölçülmüştür.

·         1986 senesindeki kanser görülme oranı 1987 senesinde Marmara Bölgesinde iki katına çıktığı tespit edilmiştir. Trakya’da “Ergene kanser saçıyor” ve “Ergene tehlikeli mi? “ tartışmalarının özünde aslında Çernobil kazası yatmaktadır.

·         Karadeniz bölgesinde kanser görülme oranı ise 1995 senesinden sonra üç katına çıktığı tespit edilmiştir.

Kasım ayının sonlarına doğru Hollanda tarafından yapılan çaydaki radyasyon tespitinden sonra Mayıs ayından Aralık ayına kadar geçen 8 ay boyunca radyasyonlu çaylar Türkiye’de tüketilmiştir. Çayların imha edilip gömülmesi gerekirken, tüketilmesi Marmara bölgesi ve Karadeniz bölgesinde kanser hastalığını da artırmıştır.

Çernobil Nükleer Santralinin etrafındaki ormanlık alanda radyasyona maruz kalan ağaçların radyoaktif madde yüzünden kırmızı renge döndüler.  Kırmızı yapraklı ağaçlar kendini göstermeye başlamıştı.  

Yarım asra yaklaşık süredir var olan bölgede; 1970 senesinde ilk reaktörü faaliyete geçen Çernobil Nükleer santralinin 1977 yılında ikinci reaktörü tamamlanmıştır. 1983 senesinde ise üçüncü ve dördüncü reaktörleri tamamlanarak faaliyete geçmiştir. 1970 li senelerde de santrale 3 km uzaklıktaki Pripyat Şehri kurulmuştur.  Şehrin içinde Kapalı yüzme Havuzu, Kültür Sarayı, süpermarketler ve park alanları inşa edilerek modern yaşam alanı kurulan şehir; santraldeki kaza sonrasında uzaklaştırma, dışlama bölgesi olarak adlandırıldı. O tarihlerde yaşayan herkes otobüslerle acilen ve gruplar halinde taşınarak Pripyat şehri boşaltıldı.

Günümüzde yerleşimin tehlikeli ve yasal olmadığı bu bölgeye izin alınarak kısa süreli günlük turistik turlar düzenlenebiliyor. Ancak dozimetreler olmadan ve uzun kollu gömlek, kazak; pantolon ve etrafı kapalı ayakkabı giyilmeden hiçbir suretle Pripyat’a girişe izin verilmiyor.  Birkaç tane kontrol noktasından geçerken araçlar denetleniyor ve otobüs içinde turistler dışlama bölgesine alınıyor. Ellerinde eski cep telefonları kadar ebadı olan dozimetre cihazı radyasyon seviyesinin turistlerin bulundukları yerde yükseldiğinde uyarı sinyal sesi veriyor. Radyasyon seviyesi ne kadar yüksek ise o kadar çok sinyal vererek bulundukları yerden uzaklaşmaları konusunda bilgilendiriyor.  

Şehir dışına çıkan otobüsler ise tek tek dezenfekte ediliyor. İçinde bulunan insanlar da ayakkabılarına varıncaya kadar radyasyon sevileri ölçülerek temiz bölgeye alınıyorlardı. Radyo aktif madde bulunduğu uyarısını yapan cihaz ötmeye başladığında kişinin kıyafetleri orada çıkartılıyor yerine yenisi verilip radyo aktif madde olan eşyalar orada imha ediliyordu.

Pripyat’tan tahliye edilen halk evlerinde eşyalarını bırakarak gitmişlerdi.  Hiçbir şeye izin verilmeden tüm anılarını bırakmışlardır. Hatta evcil hayvanlarının bile yanlarına alınmasına izin verilmemiştir. Yetkililer bu durumu evcil hayvanların tüyleri arasında radyo aktif madde bulundurabileceği ve temiz bölgeleri de kirleteceklerinden bu riskli durumu gözden kaçırmayarak önlem aldıklarını söylediler. Ancak birkaç gün sonra şehrin caddelerinde köylerinde acıktıkları ve sahiplerini aramak için dolaşan bu köpekler, kediler yetkili görevliler tarafından silahların hedefi haline geldiler ve vurularak öldürüldüler.

Çernobil faciasından sonra Ukrayna’da ilk 5 sene içinde kanser vakaları resmi kayıtlara göre ortalama yüzde 90 oranında arttığı açıklandı.  Hatta son 20 sene içinde Rusya’da (eski SSCB) 18 yaş altı kişilerde 5000 adet troid kanseri vakası tespit edildi.  

Yazımın başlarında o yıllarda Türk basınında çıkan haberler hakkında ayrıca bilgi vereceğim diye belirtmiştim. Ancak buraya kadar yazıma devam ettikten sonra o gazetelerin ilgili haberlerini sizlere yazı sonunda yorumsuz olarak paylaşacağım. Siz okuyucularıma yorumlamalarını bırakıyorum.

İşte basında verilen bu demeçlerden sonra halk biraz rahatlamış gibi görünse de aslında durum hiç te öyle değildi. Ortadoğu Teknik Üniversitesi hocalarından Olcay BİRGÜL, Ali GÖKMEN, İnci GÖKMEN ve Aykut KENCE piyasada satılan çaylar arasında araştırma yapmaya başladılar.

Araştırma sonucunda; radyasyonun deme geçme oranını %63- %68 olarak rapor ettiler. YÖK yasağına rağmen 27 Ocak 1987 tarihli Hürriyet Gazetesinde bu rapor yayınlandı.

Dönemin Sanayi Bakanı Sn. Cahit Aral’ın isteği üzerine bu dört hoca ve TAEK yetkilileri 13 Şubat 1987 tarihinde tam 22 saat süren toplantı yaptılar ve sonuç: Kuru çaydan deme geçen oran doğru hesaplandığı ortaya çıktı. Bakan Aral kendini savunarak “Çay konusunda beni yanılttılar” dedi.  Ancak hem kendisi hem de TAEK Başkanı Ahmet Yüksel Özemre görevlerinden alındılar. Fakat politikacılar bir şekilde bundan sıyrıldılar.  İşte radyasyon ile ilgili başarısızlık ve istikrarsızlık örneği sergilenen Türkiye’deki durum hakkında fazla yorum yapamıyorum. Bununda yorumunu siz okuyanlarıma bırakıyorum.

Çernobil ve etrafında normal yaşam binlerce yıl geçse de gerçekleşemeyecek ya da eskisi gibi olamayacak. Bu artık bilim adamları tarafından da ortak görüş olarak benimsenmiş.   Pripyat şehri eski günlerine ne zaman tekrar kavuşacak?  Çernobil’den etkilenerek hayatını en güzel zamanlarında kaybeden Karadenizli sevilen sanatçı rahmetli Kazım Koyuncu hala hafızalarımızdan çıkmadı. Onun o günler sonrasındaki bu kaza ve başına gelen kanser hastalığı hakkındaki söylemleri hala hafızalarda. Bu kanser vakaları için Türkiye’de önlemler ne durumda? Peki, Trakya ve Karadeniz’de radyasyon yüzünden meydana gelen kanser vakaları ne zaman azalacak?

Saygılarımla,

Mustafa Mutlu İbili

Bahçeşehir / İstanbul

19.07.2019

 

Kaynakça:

·         Türk Tabipler Birliği, Çernobil Nükleer Kazası Sonrası Kanser Raporu

·         Çernobil'in Türkiye Üzerindeki Etkileri, Vikipedi 

·         Çernobil Faciası, ekşi sözlük 

·         Çernobil Kazası ve Etkileri, Pelin Özcan Kara ve Emel Ceylan Günay, 2013.

·         Discovery Channel belgeseli 'Sıfır Saati'

·         Çernobil Fekaletinin Türkiye Üzerindeki Etkileri | Greenpeace 

 

  

 rasyasyon_h�lya_avsar_2150451972019_

 

 rasyasyon_h�lya_avsar_2150451972019_

 rasyasyon_h�lya_avsar_2150451972019_

rasyasyon_h�lya_avsar_2150451972019_

rasyasyon_h�lya_avsar_2150451972019_

rasyasyon_h�lya_avsar_2150451972019_

TAEK_radyasyon_etkilemez_dedi__2156551972019_

radyasyon_hulya_avsar___351;aka_gibi_2157561972019_


19.07.2019