Çalışmalar » Denemeler

SOĞUK GÜNLERDE (2)

Günlük koşturmalar arasında internet siteleri ve televizyonlar kanallarının haber siteleri ‘birkaç güne kadar İstanbul’da şiddetli soğukların hâkim olacağını hatta kar yağma ihtimalinin de yüksek olduğu’ hakkında takipçilerini uyarıyorlardı.  Kar yağarsa daha dikkatli olmamız gereken zamanların yaklaştığını hissediyorduk. Çünkü mevsimindeydik.  Ancak soğuk hava ne zaman gelecekti? Böyle verilen ama gerçek olmayan asparagas tahminlerde çok sık oluyordu. Hatta çoğu da böyle asılsız sonuçlanıyordu. 

2015 senesinde yaşadığım bir anıyı kar geliyor denilince hala hatırlarım. Günler evvelinde yapılan bu uyarılar nihayet zamanını bulmuş ve kar yağmaya başlamıştı. İşyerinde normal şekilde çalışmaya devam ediyordum. Arada bir de işyerinden çıkıp bina kapısından kar yağışını bakıyordum. Hava gerçekten çok soğuktu. İşe o kadar kaptırmıştım ki kendimi saat 16.00 olduğunda komşu işyerleri bir bir normal zamanda saat 18.00 olması gereken kapanış saatlerinden erken kapanıyorlar esnaflar birbirleri ile “kar geliyor” diyerek vedalaşıyorlardı. Binamızın git gide sessizleştiğini artık ayak seslerinin azalmasından anlıyordum.  Çalıştığım işyerinde de hummalı ve bitmek tükenmek bilmeyen bir yoğunluk yaşanıyordu. “Beylikdüzü tarafında yollar kar yüzünden kapanıyormuş” diyerek ofise giren bir müşteri benim tüm dikkatimi bir anda dağıttı. O ana kadar işimi zevk ile yaparken bir anda kafamı “evime nasıl gideceğim?” endişesi kaplamıştı.  Çünkü bir sene evvel de işyerimizin kurucusu ile birlikte kötü hava şartları altında evlere giderken saatlerce kar yüzünden Esenyurt tarafında yolda mahsur kalmıştık. Bu tam 31 Aralık yani yılbaşı gününe denk gelmişti. Bir an yılbaşını araba içinde mahsur kalarak gireceğiz diye düşünmeye başlamıştım. Neyse ki zamanında evlerimize ulaşmıştık. Hani bir söz vardır “Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer” diye, şimdi daha temkinli yaklaşıyordum böyle havalara. Yaptığım işi bırakıp hızlıca giyinerek bineceğim otobüsüme yetişmek üzere işyerindeki arkadaşlarımla vedalaşarak ayrıldım ve metro ya doğru koşar adımlarla ilerlemiştim. Şirinevler’de otobüsüme bindiğim an saatime baktığımda 18.00 suları idi. Eve ulaştığımda ise saat 02.00 idi. Açık olduğunda yol yaklaşık yarım saat sürüyor ama normal trafikte yaklaşık 2 saat ancak O akşam tam 8 saat sürmüştü. Bu tarihten sonra kar yağışı olduğu an işyerinden erken çıkıyor ve o heyecanlı anları yeniden yaşamamak için dikkat ediyor hale geldim.

Günümüzde bile kar yağışının biz İstanbullular için nasıl eziyete dönüştüğünü artık bilmeyen kalmamıştır.  Bu öyle bir boyuta ulaştı ki bir damla kar olduğunda; sosyal medyada insanlar birbirlerine kar yağışı anlarının videolarını, resimlerini paylaşmaya başlıyorlardı. O an işte işinde okulunda olanlar bir an evvel evlerine ulaşmak için yollara dökülüyorlar; bir telaş bir heyecan ile yollar bir anda araçlarla doluyor; aracını zorlu kış şartlarında kullanmasını bilmeyenler de tüm acemiliklerini hem kendilerine hem de etraftaki sürücülere yaşatıyorlardı. Buzlanmış kaygan yolda saatlerce trafiğin tıkanmasına neden oluyorlar ve hep birlikte yolun açılmasını beklemek zorunda kalıyorlardı. Klişe haline gelen bu durum dilerim yakında düzelir. Çünkü kar aslında mikropların ölmesini sağladığı gibi çocuklara da mutluluk vermeye devam ediyordu. Kartopu oyununu hangimiz oymadık?  Elimize aldığımız karları avuçlarımızda yuvarlayarak sert bir hale getirip en başta en sevdiğimiz arkadaşımız kimse ona doğru attığımızda ve gelecek olan o kartopuna karşı hemen oradan uzaklaşmak için zorla karda yürümeye çalışırken gülmez miydik? Hatta tam o anlarda yere düşüp kahkahalar atmadık mı? İki binli yılların ilk aylarında Beylikdüzü'ndeki günlerimde komşularımız akşam saatlerinde birbirleri ile kartopu oynarlarken Havva Hanımın Ayşe Hanıma; “O ne idi öyle kız? Kafamı yardın.” Diyerek birbirleri ile neşe içinde atıştıklarını hala hatırlarım. Gece kar yağışından sonra gökyüzünde bulut kalmadığında yerler bembeyaz iken salıncakta sallanarak yıldızları izlemek te ayrı bir zevk oluyordu.

Oysaki günümüzde karlı günler genelde biz yetişkinler için anı, gençler için ise artık cep telefonu kamerası ile çekilen video ve resimler olarak yaşatılıyor. Kar yağsa bile kimse maalesef evlerinden dışarı çıkmıyorlar. O güzel kar taneleri de güneş ışıklarını gördükleri an damla damla eriyerek kayboluyorlar. Metropol ’de yaşam; insanları monoton bir hayat ile tanışmalarını ve buna alışmalarını sağlıyor. Beraberinde de birbirinden kopuk yalnız insanlara dönüştürüyor. Tabi ki birçok şeyde hatırlanmadan uçup gidiyor.  Tıpkı hafızalarımızdan silinmeye yüz tutmuş birçok anılar gibi.

Havaların iklim değişiminden etkilenmesini ani değişen hava şartlardan artık iyice öğrenmeye başladığımız günlerden birisini yaşıyorduk. 2018 senesinin son günleri idi ve hava da o kadar güzeldi ki Aralık ayı ortalarında olduğumuza inanamıyorduk. Gömlek ve mont ile kış ayının neredeyse ortalarına gelmiştik. Yani havalar normalinden daha ılık geçiyor “Kar mı? Yağsa yağardı şimdiye kadar” diye kendi kendimize söyleniyorduk. Hatta daha da ileri giderek “Yağmaz artık” diyebiliyorduk.  Otobüste karşılaştığımız arkadaşım Mehveş ile bir konuşmamızda “Yılbaşında kar olsa ne güzel olur” demişti. Ben de ona “Birkaç yıl evvel bu koltuklarda tam 8 saat kalmıştık ya.” demeden geçemedim.

17 Aralık 2018  Pazartesi...

Sabahın erken saatlerinde geldiğim işyerime bilgisayarımı açtıktan sonra takip haber sitelerine göz gezdirmeye başladım. Hemen hepsinde özellikle meteorolojiden paylaşılan uyarılar dikkatimi çekmeye başladı. “Bu Hafta 13 – 15 derece dolaylarındaki devam eden bahar havası, kuvvetli yağmurdan sonra hızla soğumaya başlayacak ve kar yağışı meydana gelecek 10 derece birden soğuyacak” diye yazıyordu. Pek dikkat etmeyerek kendimi işime vermiş çalışmaya devam etmiştim.  Akşam olduğunda evime gitmek üzere çıktığımda binamızın döner kapısında iken dışarının soğuk havası yüzüme vuruyordu. Etraf karanlık ve hava da hissedilir şekilde serinlemiş ve yağmur yağıyordu. Gökyüzünden duş fıskiyesi açılmışta su damlaları etrafı küçük su birikintileri ile doldurmaya devam ediyorlardı. Yağmur yağar da İstanbul’da trafik olmaz mı? Hem de en yoğun hali ile trafiğin varlığını her İstanbullu yaşıyordu. Araçlar adeta yollarda birbiri ardına zincirler oluşturmuşlardı. Akşam karanlığında bir taraf beyaz diğer taraf kırmızı lambaları olan araçlarla ışık ışıldı. Ağır ağır hareket ederek Mahmutbey’den TEM otoyoluna bağlandığımızda neredeyse 1 saat geçmişti bile otobüse binmemin üzerinden. Yol TEM’e bağlandığımızda bir anda rahatladı. Normal hızla yolumuza devam ediyorduk.  Fırtına yağmura eşlik ediyor çift katlı otobüsümüz Yarımburgaz Viyadüğü üzerinden geçerken bir kuş gibi bir sağa bir sola sallamaya başlamıştı. Otobüsün şoförü otobüsü dengede tutmakta zorlanıyordu. Bunun için hemen hızını azalttı ve daha ağır bir şekilde yol almaya devam etti. Bir müddet sonra Bahçeşehir’e giriş olan otoyol Ispartakule Gişelerinden otoyol ücretini ödeyerek ayrıldık. Evime yakın durağa yaklaştığım an inmek üzere kapıya geldim. Alt kata inmiştim ve dikkatimi çeken iniş kapısının altından TEM yolunda seyahat ederken yağmur sularının otobüsün içine dolduğu oldu. Bayağı yağmur yağıyordu. Allah evsizlere yardımcı olsun dileyerek otobüsten dışarı adımımı attığım an;  soğuk ve rüzgârlı buna bir de yağmurlu hava beni karşıladı. Yürümek için adımlarımı atmaya çalışırken rüzgâr şiddeti ile beni geri geri itiyordu. “Hey maşallah” diyerek yoluma devam ettim. Birkaç metre ilerledikten sonra iyice üşüdüğümü parmaklarımın soğuktan bayağı etkilendiğini fark ettim. Montumun yakalarını kaldırıp başımı da eğerek rüzgâra cephe aldım bu şekilde evime bir müddet böyle yürüyerek ulaşabildim. Bina girişindeki aynada kendime baktığımda pembe bir surat ve yağmurdan ıslanmış saçlarımı görebiliyordum. Eve geldiğimde elimi yüzümü yıkarken bile ayaklarım ve ellerimin bir müddet daha soğuktan kurtulamadığını hatta dişlerimin titrediğini hissediyordum. Yemeğimi yedikten sonra sıcak çayımı içerek anca kendime gelebilmiştim.      (devam edecek…)


27.02.2019