Çalışmalar » Denemeler

YA GÜNEŞİMİZ SÖNERSE?

Güneşimiz… 

Yazıma ‘Güneşimiz’ diyerek başlamak istedim. Güneşi küçükken bizlere okul kitaplarımızda sevimli yüz olarak resmederek tanıtmışlardı. Hala da öyle resmedilmektedir. Anaokullarının bile duvarlarını süsleyen resimlerde güneş hala turuncuya kaçan sarı renkte gülümseyen dudakları var olarak resmediliyor. Aslında güneş bizlere hayat veriyor. Güneş bizleri yaz günlerinde sıcaktan bunaltsa da o olmadığında aslında yeryüzünde hayatın da olmayacağını bilmek gerekiyor. Vücudumuzun gerekli hatta olmazsa olmazları arasında bulunan vitaminlerden “D Vitamini” güneşten alınan ısı sayesinde vücudumuza giriyor. Son günlerde artan teknoloji sayesinde hayatımızda kolaylaşma meydana gelse de güneşin biz insanlar için gerekli olduğunu hissetmeye başlıyoruz. Son yıllarda çevrenizden duymuş olabilir hatta kendiniz bile bir şikayetiniz için doktora gittiğinizde doktorunuzun size ‘D Vitamini eksikliği” olduğunu söylediğinde ne düşündünüz?  Güneşin biz canlılara sağlık dağıttığını bu basit örnek ile bile anlıyoruz. Güneşin bu etkisi bile temelli ortadan kalksa biz canlıların neler yaşayabileceğini şimdiden kestirmek mümkün.  Yaz günlerinde sulara girerek güneşin etkilerini azaltmaya çalışırız. Güneşte fazla kalındığında ise kremler yardımı ile güneşin zararlı ışınlarından kendimizi koruruz. Güneş hayatımızda bundan ibaret gibi gelir. Biz insanlar arasında güneşin hep orada kalacağını sananlarda yok değil.

Güneşin dünyadan kat be kat daha büyük olduğu biliyoruz. Bunun dünya için ve üzerinde yaşayan tüm canlılar için bir dezavantaj olduğunu da göz ardı edemeyiz.  Büyüklük bakımından güneşte meydana gelen patlamalar, nükleer patlamalardan çok daha büyük olabilir. Yaydığı ısı ve enerji ile dünya etrafında kullandığımız uydularımız bir anda kullanılamaz hale gelebilirler. Bu patlamalar sık sık tekrarlandığında dünya ısı yüzünden yaşanmaz hale geldiğinde belki bu milyonlarca yıl sonra olacak olsa bile insanlar yaşamak ve hayatta kalabilmek için başka gezegenler arıyor olacaklardır. Belki de o gezegeni bulmuş ve oraya göç etmiş bile olabilirler. Bu konu hakkında bilim kurgu bir yapım olan ‘İnterstellar’ ( Gezegenler arası) isimli filmde insanoğlunun yaşadığımız dünya da alışık olduğumuz yaşamın artık değişmesi, yediğimiz besinlerin artık üretilemeyeceği ve bitkilerin neslinin tükenmesi nedenlerinden dolayı başka bir gezegen arayışını konu alan bir yapım olması dikkatleri çekmişti. Merakla sonunu beklediğim filmi ben de ilgi ile izlemiştim.

Yaratılmış her şeyin bir ömrü vardır. Bilim adamları yaptıkları araştırmalar sonucunda Güneş Sisteminde bulunan gezegenlerin yaşlarını ellerinde bulunan verilere göre hesaplayabilmişlerdir. Ama hepsinin ortak bir paydası vardır ki ömürleridir. Kimisi daha kısa kimisi daha uzun yaşayacaktır. Biz insanların ömürleri de belli bir süre içindedir. Kimimiz daha uzun kimimiz daha kısa yaşayacağızdır.

İnsanlar güneşin ışıklarından zamanın tahminini yapmışlardır. M.Ö. 1500 yılında Mısırlılar ilk güneş saatini kullanmışlardır. Düz bir zemin üzerine dik bir çubuk yardımı ile güneş ışınlarının eğimli yansıması ile zamanı öğrenmişlerdir.

Güneş, dünyadan 150 milyon kilometre uzaklıktadır. Oradan buraya gelen ısı yaz aylarında biz canlıları nasıl da bunaltıyor? Hemen serin bir gölgelik aramaya koyuluyoruz. Modern çağda klimalar sayesinde yaşam alanlarımız serinletilebilse de bunun suni ve geçici bir çözüm olduğunu biliyoruz. Klimanın sarf ettiği elektrik enerjini oluşturmak için başka bir kaynağı tüketerek yaşamımıza devam ediyoruz.

1989 senesinde meydana gelen güneş patlaması Meksiko’daki bir güneş teleskobundan saniye saniye kaydedilmişti. Güneşten çıkıp gelen enerji dünyaya çarptığında Kanada'nın Quebec şehrinde aniden elektrik hatlarında yüklenme meydana getirmiş ve elektrikle çalışan tüm aygıtlar arızalanmışlardı. Yaklaşık 9 saat kadar milyonlarca insan elektriksiz kaldı. Ancak gökyüzünde meydana gelen Auroralar muhteşem güzellikler oluşturdular. Pembe renkli bu gökyüzü ışıkları görmek çok keyifli olmuştu. Rocky Dağlarında görev yapan madenciler bu ışıklar yüzünden sabah olduğunu sanarak kahvaltı hazırlamaya bile başlamışlardı.

Güneş patlamalarının bilinen en etkilileri ‘Carrington Olayı’ olayı olarak tarihe geçmiştir. İngiliz gök bilimci Richard Carrington tarafından kaydedilmiştir ve 1 Eylül 1859 tarihinde gerçekleşmiştir. Ardından sırasıyla 1956, 1972, 1989 ve 2003 senelerinde güneşte patlamalar meydana gelmiştir.  Bunlar dünyadaki sistemlerde teknik arıza meydana getirdiği gibi; atmosferdeki radyasyon seviyesini de arttırmışlardı. Uzmanlar son zamanlarda mobil teknolojinin bel kemiği olan GPS uygulamalarının da olumsuz etkilenebileceğini vurgulamaları biz insanları endişeye kapılmasını tetikleyen açıklamaların başında geliyor. Çünkü artık hepimiz teknolojiyi yaşamımızın bir parçası haline getiriyor onsuz yapamıyoruz.

GPS (Global Positoning System) yani Küresel Konumlandırma Sistemi bir uydu ağıdır. Basit kullandığımız cep telefonlarımızda bulunan konum uydulardan gelen sinyallerle bulunuyor. Bunun dışında GPS kullanımı ile yol, köprü yapımları, askeri donanımlar ve hava taşımacılığı önemli yer tutuyor. GPS nin arızalanması sonuçlarında yolcu taşıyan uçaklar yönlerini bulamayacaklar yanlış yere inecekler veya başka olumsuz şartlar meydana getireceklerdir. Hava taşımacılığı yaşanan kazalardan ötürü güvensiz hale gelecek ve şirketlerin iflasına insanların seyahat etmelerine engel olacaktır. Yani güneşteki ani ve şiddetli patlamaların dünyada meydana getirebileceği etkiler tahmin edilenler şimdilik bunlarla sınırlıdır.

Mesela; 6 Eylül 2005 senesinde Güneşte meydana gelen patlamalarda Avrupa ile Amerika kıtası arasında iletişim olumsuz etkilenmiştir.

Peki, tüm bunlara rağmen güneşin ömrü nasıl bitecektir?

Bilim adamları güneşin ömrünün tamamlanmasını gazların tükenmesi ile olacağı konusunda hem fikirler. Hidrojen gazının azalması ile çekirdeğe basınç uygulanacak ve güneş var olan gazlarla şişerek büyüyecektir. Bu büyüme Güneş sistemindeki gezegenleri olumsuz etkilemeye başlayacaktır. Özellikle ona yakın olan Merkür, Venüs ve Dünyamız bundan çok olumsuz etkileniyorlar. Sıcaklıkların artması ile dünyada sular kuruyor. Okyanuslar denizler buharlaşıyor. Bitki örtüsü ölüyor ve canlılar tek tek hayatlarını kaybediyorlar. İnsan yaratılış itibarı ile olumsuz koşullara kısa zamanda alışabilen bir varlık olduğundan bu duruma bir müddet dayansa da öğle saatleri olan saat 12.00 sularında görülen gölgede 70 santigrad derecede insanlarda yaşamlarını zorlayacak etkilerle karşılaşacaklardır. Bu ısı da en az tahmin edilen bir ısı miktarıdır.  Bu sayılan varsayımlar belki milyonlarca yıl sonra gerçekleşecek şeyler ancak bir gün olabilecek türden. Tüm bunlar olurken insanoğlu belki de kendine yeni yaşam yerleri bulmak için gezegen arıyor veya bulup oraya taşınıyor da olabilir. Çünkü suyun tamamen bittiği havanın ortadan kalktığı bir gezegende insanoğlunun hayatını devam ettirebilmesi imkansızdır. Birkaç sene evvel ilgi ile izlediğim ve saydığım olumsuzlukların gerçekleştiği “İnterstellar(Gezegenlerarası)” isimli filme ek bir film de; “Knowing(Kehanet)” filminin son sahnesi güneşin yaklaşarak dünyayı içine aldığı an binaların ateş üflemesi ile nasıl saniyeden daha az bir sürede ortadan kalktıklarını izlemek film dahi olsa dehşet verici. Bu filmi sinemada izlerken heyecandan elimdeki meşrubatı üzerime döktüğümü hatırlıyorum.

 Dilerim biz insanlar dünyada bunlar olurken üzerinde olmaz başka gezegende soyumuzu devam ettiriyor orada yaşıyor oluruz.  

Güneşin ısınması ile büyümeye başlaması sonucu kırmızı bir renge dönüşmesi ile ona yakın olan başta Merkür yanarak Güneş tarafından yutulabilecek, ardından Venüs te aynı kaderi paylaşacaktır. Eski görünümü ile mavi gezegen olan Dünya artık Mars’a benzeyecek ve o da diğer gezegenlerin akıbetine uğrayacaktır. Ya da ikinci varsayım ile Güneş büyüdükten sonra giderek sönmeye ve soğumaya başlıyor. Tamamen bitiyor. Güneşin bitmesi ile Dünya da hayat artık imkansız hale geliyor. Kısaca güneş patlayarak değil tükenerek ölüyor tahminleri şuan daha yaygın olarak kabul görmektedir.

Mustafa Mutlu İbili

Bahçeşehir Haziran 2019

 


14.06.2019