Çalışmalar » Denemeler

SOĞUK GÜNLERDE (17)


4 Şubat 2019 Pazartesi

Güneşli bir gün ve ben enerjimi toplamış halde işimin başındayım. Ofiste bugün yoğunluk olması beklenirken maalesef tam tersi bir durum vardı. Yapmamız gereken işleri tamamladıktan sonra telefonun çalmasını bekler olduk. Ekonomik kriz herkesi çok derinden sarsmaya devam ediyordu. Durgunluk kendisini çok ciddi biçimde hissettiriyordu. Hepimizin milletçe bu kriz illetinden bir an evvel kurtulmak en büyük dileğimiz.

Dakikalar saatleri kovalarcasına hızla zaman akıp geçmiş ve 16.00 ı geçmeye başladığında ben de hazırlanarak hastaneye doğru yol almaya başlamıştım. Fizik tedaviye başladığımız günden bu güne 10 seans yani 10 gün geçmişti. Bende gözle görülür bir iyileşme yoktu. Ama iyileşmek için çaba sarf ediyordum. Zaten buna inancım da tamdı.

Her zaman ki gibi kayıt işlerini tamamlayıp tedavi onay pulumu aldıktan sonra terapi salonuna geldim. Gözlerim Semra Hanımı arıyordu. Biraz bekledim belki içerideki perdeleri kapalı olan alanlarda hastaları ile ilgileniyor olabilir diye düşündüm. Çok geçmeden hızlı adımlarla yanıma yaklaşan biri vardı. “Merhaba bundan sonra tedavinize benimle devam edeceksiniz” dedi. Başımı kaldırıp ona baktığımda geçen gün Semra Hanım ile konuşma yapan sakallı genç duruyordu. Hastanede öğrenci olduğunu tahmin etmiştim. Meğerse fizyoterapistmiş(fizik tedavi uzmanı). Ben de memnuniyetle tedavi olmak için yüzüm yukarı gelecek şekilde boylu boyunca uzandım.

“Semra Hanım nerede? “ diye sordum. “ O ayrıldı” diye yanıt aldım. Bunu duyunca çok şaşırmıştım. Ama neden ayrıldığını da merak ediyordum. “Neden ayrıldı ki?” diye ikinci sorumu sordum.  “Anlaşamadılar herhalde diye yanıt verdi. “ İşyerinde  ayrılmalar çok olur. Bu her yerde vardır. O yüzden üzerinde durmadım. Ama ben olsam ki ben müşterilerime ayrılma vs gibi olağanüstü bir durumda mutlaka haber veririm.  İzne çıkarken bile haber veriyorum. Ayrıldığımda elbette bilgilendiririm onları. Çünkü insanlar belli bir zaman sonra alışmaya başlıyorlar ve sohbeti vs. karşındaki kişi yokluğunda aranıyor. Bu herkesin bildiği bir şeydir.

“Semra Hanım ile nasıl bir yol izliyordunuz?” diye sordu bana, ben de “Önce masaj yapıyordu. Daha sonra elektrik veriyordu. Ama son iki seans ta farklı bir yöntem kullandı. Dr. Aslı Özmaden Hanıma olduğum son muayenede ultrason ile tedavi edilmesini de istediğinden son iki seansta yüzüme ultrason ile masaj da yapmıştı.” Dedim.  Her dediğimi kafasını sallayarak onaylıyordu. Belli ki hafızasına yazıyordu bu dediklerimi. Ultrason ile masajda buz gibi olan jel den sürüp su fıskiyesinden daha küçük, hani mutfaklarda musluklara benzer sapı olan bir aleti yüzümde gezdirerek yapmıştı Semra Hanım. “ Son olarak ta egzersizler yapıyorduk” dedim.

“Peki öyleyse şimdi şöyle başlayalım; önce yüzünüze kalem elektrot ile elektrik verelim daha sonra ultrason ile masaj yapalım. Sonunda da masaj yapar bırakırız” Dedi. Ben de hiçbir söz söylemeden bekledim.

 Yüzüme kalem şeklinde olan elektrotu dokundurdu ve cihaz üzerinde elektrik akımını yavaş yavaş artırarak yüzüme yansımasını sağlıyordu. “Hissediyor musunuz?” diye sordu. Ben kısa bir süre bekledikten sonra sağ koluma yapıştırılan elektrotun yaydığı akımı yavaş yavaş hissetmeye başladım. Daha sonra çenemde kalem elektrotun elektrik darbelerini hissediyordum. Bir den akım arttı ve canımı acıtıyordu. Bunu belirtiğim an hemen akımı azalttı ve birkaç kez bana “yüzünüze acı veriyor mu?” diye sorarak yavaş yavaş elektrik akımını artırıyordu. Tam uygun şiddeti yakaladığımızda “Ben tamamdır acı vermiyor” dedikten sonra tedavi başlamış oldu.

 Kalem elektrotu yüzümün dirençsiz noktaları üzerinde adeta dans ettiriyordu. Daha sonra “Şimdi dudağınızı öne eğin” dedi. Ben de eğdim. Daha sonra “gülümseyin” dedi ve sağa doğru açılmayan dudağımın izlediği yolu parmakları ile adeta uyarıyordu. Bazen geriye çekiyor bazen de hafifçe parmak baskısı yapıyordu. Semra Hanım ile kıyas ettiğimde yeni başlayan kişi gerçekten işinin ehli idi. Kaş bölgemde fazla durmadan kaşlarımı yukarı kaldırmamı istedi. Ben kaldırmaya çalışırken alın bölgemde elektrik akımından kaynaklı sarsıntılar oluyordu. Gözlerimin kenarı tavuk bacakları çizgilerinin olduğu yerlerde aldığım akım sayesinde çenem birbirine karışıyordu. Dişlerim birbirine vurmasın diye ağzımı açmaya çalıyordum bu sefer dilim sallanıyordu. Gülsem mi yoksa ara ver desem mi diye gidip geliyordum. Tam bu sırada bunu bitirdi ve jel tüpünü elektrik veren cihazın bölmesinden çıkarttı. Ben bu arada “Adın ne?” diye sordum. “Doğukan” dedi. “Bu hastanede mi eğitim alıyorsun?” dedim.  Doğukan “ Hayır ben Marmara Üniversitesinden mezun oldum.” Diye yanıtladı. “Marmara Üniversitesi karşıda” dedim. “Evet, orada iş için buraya geliyorum “dedi. Bu sırada jeli yüzümün üzerine tüpten boşaltıyordu az ve kararında. Ama hava yapmasın diye de çok dikkatli idi. Yoksa gözümün içi jel ile dolabilirdi. Benim hiç hoşlanmayacağım bir şey olurdu bu. Jel sürdükten sonra ultrason cihazı ile adeta buz pateni yapan bir patenci gibi yüzümde geziniyordu ultrason cihazı. Ama bu sırada sohbet etmeye devam ediyorduk.  Hepimizin ikinci merak ettiği soru vardır ya “Memleket nere?” diye ben de onu sordum Doğukan’a.  “Artvin” dedi.  Hayatımda çok önemli yeri olan değerli bir dostum hatta birbirimize hala “usta” diye hitap ettiğimiz Kıyasettin dostum da Artvin'li idi  Onun ailesini, hemşerilerini de tanıma fırsatım olmuştu. Bana “Usta” diye hitap ediyor, ama akrabaları ve arkadaşlarına da “köylüm” diye anlaşıyordu. Onlarda ona. Çok değerli bir dostumdur 20 seneden fazla tanışıklığımız vardır. Şirket sahibi iken ve sonrasındaki destekleri ve yardımlarını asla unutmayacağımdan emin bir kişidir. Eşi ve çocukları ile mutlu bir şekilde hayatlarına devam ediyorlardır. Hala arada bir “usta ne yapıyorsun?  Hadi mangala gidelim bir hava alalım “der. Böyle dediğinde kesin bir sorunu vardı ve fikir almak için içini dökecekti. Yeni oluşumlar yeni işler açmak, hayaller umutlar… 2000 li senelerin başında aslında küçük bir kendin pişir kendin ye tarzı bir işyeri açmayı planlamıştım. Bana en büyük desteği de gene o vermişti. Ancak o zamanlarda da ekonomik kriz yaşanıyordu ve 2014 senesinde Parola Yayınlarından çıkan “Patronlar işçi Olurken” isimli kitabımda o günleri çok daha detaylı kaleme almıştım. Çok detaylı anlatmıştım. İşyeri sahiplerinin mecbur kalarak işlerini bırakmaları, şirketlerin el değiştirme sancılı sürecini yazmıştım. Kitabı okuyan ve bana ulaşan birkaç ortak yorumda “Gençlere ibretlik bir hayat hikâyesi” diye övgülerde aldım. 

Doğukan’ın “Egzersiz yapalım” dediği an ultrason masajı bitmişti. Kolunda sarı kırmızı bir şey bağlıydı. “Galatasaray’lı galiba” diye sordum. O da gülümseyerek “Evet hem de fanatik” dedi. Ben de içimden “Herkesin fanatik olduğu bir konu var “dedim.  Yüzümü silmem için kağıt havlu verdi. Ben de yüzümü sildim. Daha sonra Pudra ile masaj yapmak için yüzüme pudra serpiyordu. Çok dikkatli davranıyordu. Pudrayı kutusundan parmakları ile baskı yaparken gözüme gelmesin diye bir eli ile de gözümü koruyordu. “Keşke geçmiş 10 seans Doğukan beni tedavi etseydi” dedim içimden. Ama Semra Hanım da iyiydi fakat Doğukan’ın el hareketlerini görünce fikrim böyle değişti. Hayırlısı olsun bundan sonra inşallah iyileşmemde büyük katkıları olacaktır diye düşünerek ilk günkü terapinin sonuna gelmiştik.

Ben giyinip teşekkür ederek hastaneden ayrıldım.

  (devam edecek…)

 

 

 


1.05.2019