Çalışmalar » Denemeler

SOĞUK GÜNLERDE (16)


1 Şubat 2019 Cuma

Hastaneye geldiğimde ilk işim hafta sonu olduğu için Fizik Tedavi doktorum Sn. Aslı Özmaden ile görüşmek oldu. Kendisi beni görünce tekrar gözlerimi kapatmamı, daha sonra dudaklarımı acaarak dişlerimi göstermemi ve kaşlarımı kaldırmamı istedi. Bende yaptığımı sanarak yaptım. Halbuki bunları yapamıyordum.  “Seanslara devam edelim. 10 seans daha yapılsın.” Dedi. Bir kâğıda yazı yazdı ve kaşeleyerek imzaladı. Bu kâğıdı Semra Hanıma verdim. O gene baktı ve kağıdı cebine koydu. 

Cuma günü de aynı şekilde rutin tedavimi oldum ve ertesi gün için Semra Hanım ile randevu hakkında konuştum. Saat 13.00 de beni bekliyordu.  Cumartesi günü işyerinde de bayağı bir bereket oldu. Yani müşterilerin biri gidip diğeri geliyordu. Yani saat 13.00 da gitmem gereken tedaviye yetişemeyecektim. Bunu hastaneyi arayarak Semra Hanıma bilgi vermek istedim. Kendisinin hastası ile meşgul olduğunu öğrendim. Kendisine not bırakarak gelemeyeceğimi haber verdim. 

Maalesef gidemeyecektim. Neyse ki Pazartesi günü bu durumu konuşup anlatabilirim diye düşünüyordum.  Bu nedenle hafta sonu yapmam gereken egzersizleri ayna karşısında yaparak geçirdim.  İyileşme yolunda kararlı adımlarla ilerliyordum. Ancak yüzümdeki iyileşmeyi ben hissetsem de hem Nöroloji doktorum Özlem Hanım hem de fizik tedavi doktorum Aslı Hanım sanki ağız birliği yaparcasına “Bir tık daha iyi olmanız gerekirdi bu zamana kadar”  görüşünde hem fikirlerdi. Bu da benim moralimi bozuyordu. Ama doktorlarımın da dikkatini çekmişti ki “Sizin hevesinizi kırmak gibi olmasın” diyorlardı. Ben iyileşiyorum diye kendimi kabul ediyordum. Çünkü iyileşmek istiyordum. Yoksa bunca yapılan tedavi ve emek nedendi ki?

Bugün Semra Hanım bana daha yoğun egzersizler yaptırıyordu. Yüz hareketlerimi daha fazla yapamama olanak sağladı. Evde de yapmam için uyardı. Bir öğretmen gibi benim bu hareketleri evde nasıl yapacağımı söylüyordu. Ödevleri olan öğrenci gibi bende dikkatlice izliyordum onu.

Dün yanımıza gelen genç terapist arada bir yanımıza uğruyor ve tedaviyi izliyordu. Onun Altınbaş Üniversitesinde öğrenci olabileceğini düşünüyordum. Çünkü burası Altınbaş Üniversitesine ait bir özel hastaneydi.

Kısa bir süre sonra tedavim bitti ve gitmek üzere kışlık montumu giymeden atkım ile yüzümü iyice sarıyordum. Daha sonra montumu giydim ve herkes ile selamlaşarak terapi katından ayrıldım.

Asansörden yukarı çıkarken kabin içinde eski bir arkadaşımı gördüm. O da idrar yollarındaki bir sorun için gelmiş hastaneye. Onu görünce çok sevindim. Bina içinde bulunan çikolataları çok lezzetli bir pastanenin içinde oturup sohbet etmeye başladık. Tıpkı 80 li senelerde olduğu gibi “pastane” demek daha uygun oluyor benim için.  Sipariş olarak ta keşkül ve çay istedik. Bakırköy Ticaret Lisesine giderken 1986 senesinde de böyle pastanelere gidip keşkül yiyorduk.

Eski günleri yâd ettik. Anılarda gidip geldik. Hatta onda eski sınıf arkadaşlarımdan benim görüşmediğim bir kişinin telefon numarasının olduğunu öğrendim. Hatta hemen onları aradık hep birlikte telefondan da olsa muhabbet etme imkânımız oldu. Teknoloji çok güzel bir şey; uzaklarda olan yakınları hemen yanınızda gibi yakınlaştırıyor. Yıllar aradan gelip geçse de bir telefon konuşması ile o kadar zaman ortadan kalkıyor ve yerini kahkahalara bırakıyor.

             Tedavimin evrelerinden yapılan egzersizlerden bahsettim arkadaşıma. Onun da kaynanası (eşinin annesi) aynı bu hastalığa yakalanmış ama kısa sürede toparlamış. Bunu bana söyleyince “Darısı başıma” demekten kendimi alamadım.  Evet, tüm kalbimle bunu düşünüyordum. Yani bir an evvel iyileşmeyi ve eski günlerdeki gibi ağzımı açarak kahkahalar atmayı. Bu da tabi ki yeniden olacak.

                Zamanın ilerlediğini saate bakarak anladık. Ne kadar çabuk geçti zaman. Pastaneye oturmamızdan beri tam 1 saat 45 dakika süre geçmişti. Arkadaşım evli olduğundan müsaade istedi çünkü yıllardır zamanında gittiği evine varması gerekiyordu.  Çünkü ikinci çocuğunun biraz rahatsız olduğunu söyledi. Ben de onu tabi ki anlayışla karşıladım. Zamanı kısıtlı olan tüm arkadaşları daima anlayışla karşılamışımdır. Bunun zaten böyle olması gerekmez mi? Herkesin birbirine anlayışla yaklaşması lazım değil mi?

             Daha sonra oturduğumuz masadan hesabı ortaklaşa ödeyerek kalktık. Evime gelip hafta sonunun tadını çıkartmak üzere bilgisayarımda izlediğim televizyon programlarına bakmaya devam ettim.

             Kışın ortasında olmamıza karşın meteoroloji hafta sonu güneşli olacağı haberini veriyordu. Havanın soğuk olması ve yüzümün korunma zorunluluğu nedeniyle evden çıkmayacaktım.  Bu şekilde hafta sonu yüz egzersizlerimi yapmaya devam edip, kitap okuyarak ve televizyon izleyerek geçirmeye karar verdim.

              (devam edecek…)

 

                

 

 

 

  

 

 

 

 


28.04.2019