Çalışmalar » Denemeler

SOĞUK GÜNLERDE (7)

Tabi ki ailemin bana desteği bu an çok oldu. Hepsi “Geçecek bir şey kalmayacak.” Dileklerinde hem fikirdiler. Bana hepsi moral veriyorlardı. Hep birlikte akşam yemeğimizi yedikten sonra salonda oturmuş televizyondaki programı izlerken kapının zili çaldı ve kardeşim kimin geldiğini merak ederek kapıyı açtı. Yıllardır bizde hala değişmeyen bir adettir ki kapı zili çaldığında kapıyı açmadan evvel önce “Kim O?” diye sorar ardından kapının üzerindeki küçük mercekten kimin geldiğine bakarız. Buna metropollerde yaşamanın bir alışkanlığı da denebilir.  Kapıdan içeri hızlıca girip salona gelen çok sevdiğimiz komşumuz ablamız İlknur Hanım idi. Gripten o da nasibini almıştı. Evinde hasta yatağında yattığı sırada annemden benim hastalığımı duyunca koşarak gelip geçmiş olsun diledi.  Bu nazik hareketini hala unutamam. Komşular yakınınızda olduklarından iyi günde de kötü günde de birbirlerine yardım edebiliyorlar. Belki de biz Bahçeşehir’lilerin arasında o eski komşuluklar hala yaşatıldığı içindi. Genelde birbirlerine yolda yürürken, otobüslerde seyahat ederlerken ve gölette spor yaparlarken bile selam verme adeti burada devam ediyor ve edecektir de.

Ben bile sabah erken saatlerde otobüs durağına giderken yollara ağaçlardan düşen yaprakları süpüren belediyemizin temizlik işlerinde çalışan arkadaşları gördüğümde de selamlaşarak yoluma devam ediyorum. Bu güne daha iyi başlamamı sağlıyor. Yıllardan beri rutin bir alışkanlıktır bu.  Tabi bazıları göz alışkanlığından olacak bazen biraz geciktiğimde “Bugün geç kaldın bak” dedikleri de olmuyor değil yani. Köpeğine sabah yürüyüşü yaptıran Beti Hanım Teyzeyi görüp selamlaştığımızda köpeği Taki de hemen bana yaklaşarak koklamaya başlar ve Beti Hanım Teyze  “Günaydınlar efendim. Bol kazançlı işleriniz olsun” diyerek yürümeye devam ederler.  

İlknur Ablamız geldiğinde yanında getirdiği hediye çok anlamlıydı. Bir paket şişirmem için balon getirmişti bana. Renkli balonların olduğu paketi bana verirken “ balonları şişirmen gerekecek ve de sakız çiğnemelisin. Benim annem de böyle oldu aynısı hem de” demişti.  Seneler evvel bir arkadaşımın oğlunun sünnet düğününün yapılacağı bahçeyi süslemeye yardım etmiştim. O zaman böyle balonları şişirmiştim. Şimdi bu tür süslemeleri makineler birkaç saniye içinde balonları şişiriyorlar. Ancak benim elime verilen balonlar yüzümün düzelmesine yardım edecekti.  Amaç farklıydı bu sefer..

Kısa bir ziyaretinden sonra ayrıldı. Zaten saatin bir hayli ilerlemesinden dolayı ben de odama geçip dinlenmeye başladım. Kafamın içinde “Bundan sonra ne olacak? “ sorusu vardı.

Ertesi sabah yağmurlu bir Cumartesi’ye uyandık.  Kahvaltıdan evvel tok karnına midemi koruması için ilk ilacı su ile aldım. Ardından ailece kahvaltımızı yaptıktan sonra kortizon haplarından ilk 5 tanesini arka arkaya aldım. Bugünlük ilaçlarımı almıştım. Hava ciddi anlamda soğuktu. Evden dışarı çıkmak istemiyordum. Ancak Doktor Özlem Hanımın benden istediği Beyin MR’ı için hastanenin radyoloji bölümünden randevu almam gerekti.  Telefon ederek randevu talebi yaptığım sırada “Gündüz randevular dolu sadece akşam saat 22.30 a verebilirim” diyen görevliye “tamam” dedim. Daha sonra MR i nerede çekileceğimi sormak için tekrar aradığımda randevu saatinde bir gerileme olup olmadığını sordum. Beni birkaç saat sonra iptal edilen bir randevunun yerine alabileceklerini söylediler.  Çok sevindim buna.  Aslında öğle saatlerinde yer açılmıştı. Kısaca hemen hazırlandık. Kız kardeşim ile birlikte hastaneye geldik. Arabamızı hastane kapısında bulunan valeye teslim ettik. Asansöre binip 1 kat aşağıya B1 e indik. Beyin MR i için kayıt oluşturduktan sonra sıramızı beklemek için koltuklara oturup bekledik. Kız kardeşim okuldan tanıştığı eski sınıf arkadaşını gördü. O da film çektirmek için gelmiş olduğunu söyledi bize.  Dün serum aldığım Acil serviste hemen açık olan kapının arkasında idi. Koşturma arasında ne olup bittiğini görmek için oraya gittim. Nasılsa sırama daha vardı.  Dün benimle ilgilenen kişiyi de gördüm. Selamlaştık Beni görünce “Hayırdır abi?” diye sordu. Bende Beyin MR ı çektirmek için geldiğimi söyledim. Bir baştan bir başa koşarak hareket ediyordu Enes. Onlarında işleri zordu. Hemen arkamda radyasyon amblemi olan kapının açıldığını gördüm ve içeriden çıkan kişi benim ismimi okuyordu. Sıra bana gelmişti. Odaya girdim ve asıl sorun burada başladı. Görevli beni görünce “Abi kilon kaç?” diye sordu. Ben de söylediğimde beni kilomda olan kişileri MR cihazına almıyorlarmış. “Sebep?” diye nedenini sordum. “Cihazın titreşim yaptığını ve arızalandığını söyledi. “Peki, bana çözüm bulun o zaman.” Dedim. O da “başka firmalarda bulabilirsiniz.” Dedi. Ben de kız kardeşimin yanına geri geldim. Beni görünce şaşırdı. Ben de “Kilomdan dolayı çekemediler” dedim. Cumartesi günün öğleden sonrasına gelmiştik. Evimizin yakınındaki bir hastaneyi telefon ile aradım ve onlarda pazartesi günü hizmet verebileceklerini söylediler. Yani boşu boşuna gelmiştik. Eve tekrar geri dönüyorduk. Yollar her zamanki gibi araçlarla doluydu. Ağır ağır eve ulaştık. Eve gelmeden evvel gelenek haline getirdiğimiz aile içi yılbaşı hediyeleri aldık.  Pazartesi günü 2018 senesinin son günü ve ertesi gün yeni bir yıl başlayacak, yeni umutlar doğacak.

 Cumartesi gününün geriye kalan kısmını Netflix’te takip ettiğim dizimi izleyerek geçirdim. Ertesi gün Pazar günü de sabah kalktığımda ilaçlarımı aldım ve havanın da kapalı ve soğuk olması yüzünden tamamlanmasına çok az kalan son romanımı yazmaya devam ettim. Bunun bir an evvel bitirilip yayınevine teslim edilmesi de gerekiyordu. Ancak yazarken gözlerim buğulanıyor ve gözyaşı sorunu yaşamaya başlıyordum. Sağ gözümün önünde hani yağmur yağarken pencerelerde su damlaları kalır ya aynı durumdaydı benim gözüm. Bu damlayı ortadan kaldırmak için elimin yardımı ile hafifçe göz kapaklarımı ovuşturarak normal hale getiriyordum. Uzun süre gözlerimin kapanmadığından olduğunu sonradan fark ettim. Sağ gözüm kapanınca sol gözüm çok az açık kalıyordu. Bunu tamamen kapatmak gene elimin yardımı ile mümkün oluyordu. Günün bazı saatlerinde de uyuyup dinlenmek iyi geliyordu. Yatarken eskiden seyahat ederken Swissair (İsviçre Hava Yolları)’in yolcularına verdiği göz bandını hala saklıyordum. Onunla gözlerimi kapatıyordum. Fakat ertesi sabah bandın içine gözyaşım dolduğunu fark ettim. Daha sonra Doktorum Özlem Hanımın bana dediği aklıma geldi. Eczaneden bir bant aldım. Sağ gözümün üzerine dikey olarak yapıştırdım. Böylece göz kapağımın açılmasını engellemiş oluyordum. Sağ olsun Özlem Hanım. Bu hastalığımda tek dayanağımdı kendisi. Merak içinde oldukça ona sorarak hastalığın evrelerini öğreniyordum.  Bu şekilde gün boyu arada bir kısa uykudan sonra yeniden takip ettiğim dizimi de bitirmiş oldum.  Onun yerine yeniden bir dizi beğendim onu izlemeye başladım. Netflix iyi ki geldi. Yoksa aynı dizileri dijital platformda ücret ödeyerek hem de tekrar tekrar izleyip duruyorduk. Netflix yakında sinemada vizyona giren filmleri de biz izleyicilerine sunacak olduğu haberini de duyduğumda keyfime diyecek yoktu. Evde olunca hem de erkek olarak zaman gerçekten geçmiyor. Evde oturmak bana göre olmadığını zaten biliyordum ama bugün bunu bir kez daha yaşadım.

31 Aralık 2018  Pazartesi

2018 senesinin son günü güneşliydi. Müdürümden bugün de izinliydim. O nedenle ilaçlarımı aldıktan sonra annemle birlikte sabah kahvemizi içerken eski dostlarım olan Hikmet Akyüz ve Timur Aksu beni ziyaret etmek için yola çıkmışlar. Benden evimin yol tarifini istediler. Ben de onlara konum ilettim. Nasıl gelebilecekleri hangi durakta inecekleri hakkında bilgi paylaştım. Onları getiren çift katlı otobüsü evimin penceresinden görüyordum. Bahçeşehir Ticaret Merkezinin karşısındaki Merkez durağında indiklerini biliyordum. Oradan evime yürüyerek 5 dakika sürede gelinebiliyor ancak Hikmet ve Timur yarım saat olmasına karşın hala gelemediler. Merak ederek onları aradım. “Acaba kayboldular mı?” Diye düşünmeden edemiyordum bu kadar zaman sürmemesi lazımdı.  Kısa bir süre sonra kapının zili çaldığında çok sevdiğim fırının kutusunu elinde taşıyarak gelen Timur’u kapının önünde gördüm. Beni görünce ikisinin de gülen yüzü biraz asıldı. Benim durumumu bu kadar olduğunu tahmin edemediler. Ancak Hikmet hemen “Düzelir hiç üzülme” diye moral vermeye çalıştı. Onları salona aldım ve annem ile de tanışmış oldular. Güzel bir sohbet başladı. Tabi konu bu hastalığımın nasıl başladığı idi.
Arkadaşlarımın beni ziyarete gelmeleri beni çok mutlu etmişti. Getirdikleri güzel yiyecekleri onlara çay ile ikram ettik. İkisi de hastalığımın kısa bir süre içinde geçeceğini hatta bazı yakınlarının bile bu hastalığı atlattığını söylediler. Timur annesinin de yüz felci olduğunu ve balon şişirip sakız çiğneme ile düzeldiğinden bahsetti. Yani korkmamamı zamanla düzeleceğini hatta 1 aya bile kalmayacağını söylediler. Bu bana da moral oldu. Çünkü yamuk bir ağızım kapanmayan gözüm vardı. Gülerken yüzüm daha çok sola çekiyor İçinde Ş,F ve P harfleri olan kelimeleri telaffuz ederken zorlanıyordum. Arkadaşlarım kısa bir süre daha oturduktan sonra Tuzla tarafında oturdukları için uzun yol olması sebebi ile fazla durmadan yola koyuldular. Kısa ve öz yaptıkları bu ziyaret benim için büyük moral olmuştu. İnsanın sevdikleri ile birlikte olması çok güzel duygu. Bunu yaşatmak elimizde, birbirimizi mutlu etmek en güzel şeydir.

 (devam edecek…)

 

 

 

 

 


13.03.2019