Çalışmalar » Denemeler

SOĞUK GÜNLERDE (6)

Hayatım boyunca hiçbir hastanede bir kez dahi olsun bir sedyeye dahi yatmamıştım.  Benim ile ilgilenecek olan acil tıp yetkilisine “İsim ne idi sizin? “ diyerek ilk sorumu sordum. Çünkü hitap etmek için ismini öğrenmem gerekiyordu. “Enes abi” dedi. Ben de “Enes kardeşim ayakkabılarımı çıkartmam gerekiyor mu? “ diye sordum.  O da bana cevap verdi ve “gerekmez siz uzanın” dedi. Ben de dediği gibi yaptım. Sedyenin sağ tarafına geçti ve sağ elimin üzerinde damarımı aramaya başladı. Ben de gözüm ile ne yaptığını dikkatlice izliyordum. İğnenin batırılacağı yeri steril hale (mikroplardan arınmış) getirdikten sonra iğnenin battığı yere hemen yanımda asılı duran serumu bağladı. Damla damla akmaya başlayan serumu bir kez kontrol ettikten sonra “elinizi bu şekilde tutun birazdan serum biter ben yeniden gelirim” dedi ve gitti. Ben de yattığım yerde tavana bakarak düşünmeye başladım. Halbuki tavana boş boş bakıyordum.  Neden bana böyle bir şey oldu? Diye kendi kendime düşünürken durumu aileme bildirmem gerektiğini de biliyordum. Bu yüzden ilk babamı serum bağlı iken diğer elim yardımı ile telefonla aradım. Ona hastanede olduğumu ve serum bağlandığını söyledim. Babam ilk defa hastaneden onu aradığım için çok şaşırdı ve “Ne oldu ki?”  diye sordu. Ben de “Yüz Felci olmuşum. Ağzım da biraz sola doğru kayma var o yüzden geldim” dedim. “Allah Allah” diye şaşkınlığını dile getirdi. Bu arada Serum damla damla damarlarımdan vücudumda dolaşmaya devam ediyordu.  Ben babam ile konuşurken işyerimden müdürüm de beni arıyordu. Babamla telefonu kapatmadan evvel doktorun benden Beyin MR i istediğini söyledim. O da bana “Ne gerekiyorsa yaptır bir şey olursa ben buradayım” diyerek telefonu kapattık.  Babalar evlatları için her ne olursa olsun her durumda seferber oluyorlar. Ne kadar şanslıyım diye düşündüm. Evet, öyleyim de…

Serum hala damlamaya devam ederken gözüm bir an Enes’e baktı. O da uzakta oturmuş benim serumu takip ediyordu. Benim gibi bir iki tane daha hastası vardı. Onları da böyle gözleri ile uzaktan takip ediyordu. Çünkü yattığınız yerden direk karışınızda size bakan iki çift göz vardı.  Müdürümün çağrısını yanıtladım. O da merak etmiş ki beni aradı. “Mutlu abi ne oldu? “ diye sordu. Ben de anlattım. “Sabah size ulaşamadım SMS yazarak hastaneye geldim ilk randevuyu aldım.” Şeklinde durumu anlattım. Sonra serumun elimden bağlandığını söyledim. Telefonu kapattık. Hemen ardından kız kardeşimi aramak istedim. Türkiye'nin Özel Üniversiteleri arasında en iyileri sıralamasında ilk sıralarda yer alan bu üniversitede yetkisi ve konumu ile yüksek bir yerde görev yapıyordu.  Kardeşime de durumu anlattım. O da hem üzüldü hem de şaşırdı. Kısa konuşmadan sonra telefonu kapattık. Serum bitmesine çok az bir süre kalmıştı ki işyerinden müdürüm aradı. Sanırım çok heyecanlandı o da merak ediyordu durumumu. Ben de nasıl meydana geldiğini ona aktardım. Şuan serum bağlandığını ve Beyin MR i çektirmem gerektiğini söyledim. Müdürüm gelip beni alacağını söyleyerek telefonu kapattıktan sonra babam yeniden arıyordu. Ona da ‘Serumun hala bağlı olduğunu söyledim. Daha sonra serum bittiğinde Enes geldi ve iğneleri elimden çıkarttı. “Parmağınızı bastırın dedi” oradan uzaklaşarak yerine gitti ve oturdu.  Yerimden doğrulurken elimin üzerinde açılmış yarayı kapatan banta tam baskı yapamadım. Tam o an lav fışkırması gibi damarımdan kanımın etrafa saçılmaya başladığını görüyordum.  Yer birkaç damla kanım ile doldu ama arkası da geliyordu. Ben de Enes’in dikkatini çekmek için “Bakar mısın Enes Elim.” Diyerek elimi gösterdim. Beni öyle görünce yerinden bir ok gibi fırladı ve koşarak yanıma geldi. Elimin üzerindeki kanlarımı silerek yeni ve genişçe bir bant yapıştırdı. O an kanımın akması kesilmişti. Temizlik görevlisi de arkasından gelip yerleri silmeye başladı. İkisinden de bu durum için özür diledim, çünkü bu benim hatamdı. Tam baskı uygulayamamıştım.  Enes “Ellerinizi yıkayın abi isterseniz dedi” ben de lavaboya doğru yöneldim. Elimi yıkadıktan sonra Acil Serviste tek kaldığımı gördüm. Diğer hastalar herhalde ben telefon ile konuşmalar yaparken gitmişlerdi. Ağır adımlarla hastaneden ayrılmak üzere çıkışa doğru yöneldim. Enes’e de “Teşekkür ederim sana” dedim. “Ne demek abi geçmiş olsun” dedi.  Kapıya kadar da eşlik etti. Tam ben çıkarken bir ambulans;  sirenlerini çalarak yanaşıyordu. Yeni bir hasta getirmişti ve durumu çok önemliydi. Hastayı almak için Enes ve bir iki kişi birlik olup sedye ile ambulanstan aldılar. Hastaya hava veriliyordu. Hastayı gördüm. Gözleri kapalı kafası sarsıntı olunca sağa sola sallanıyordu.  Herkesin birbirlerine baktıklarına şahit oldum Ancak bu o kadar hızlı gerçekleşti ki dikkatle olanları izlemeye devam ettim.  O kadar hızlı çalışıyorlardı ki sağlık görevlileri adeta zaman ile yarışıyorlardı.  Koşarak hastayı içeri aldılar. Tıpkı filmlerdeki gibi yapılması gereken tüm şeyleri birbirlerine sesli söylüyorlardı. İçimden “Allah şifa versin” diyerek bina dışına çıktım. Orada şahit olduğum anları hala unutmadım.

 Benim işim şimdilik bitmişti. Metronun hemen girişinde müdürümü beklemeye başladım.  Halbuki ona telefonda konuşurken metro ile geri gelebileceğimi iki durak sonra işyerimde olabileceğimi söylediğim halde içi rahat etmedi demek ki beni almak için buraya geliyordu. Yüzümü böyle görmesi beni de endişelendiriyordu. İşe yaramıyorsun diyerek işime son vermesinden de çok korkuyordum. Malum ülkemizin bitip tükenmek bilmeyen ekonomik krizlerinden bir tanesini daha derinden yaşıyorduk. İş bulmak hem de bu zaman da çok zordu. Hele benim gibi emekliliğine aylar kalmış orta yaşlı birisi için İstanbul gibi bir yerde de iş bulmak oldukça zordu. Ama Allah herkesin kısmetini de veriyordu. Böyle şeyleri düşünmek bile istemiyordum. Ama ister istemez özel sektörde çalıştığınızdan dolayı bazen aklınıza bu tip uç şeyler de gelmiyor değildi. Yaş ilerledikçe düşünceler de değişiyormuş bunu da yaşıyordum. Önceden böyle şeyler aklıma bile gelmezdi ancak şimdi durum farklı olabilirdi.  Öyle güzel insanların yanında görevliydim ki bunu da dile getirmeden duramam. Diğer müdürüm de beni tam bu sırada aradı. Ona da durumumu anlattım. Halbuki bu düşüncelerimin yersiz olduğunu biliyordum.

Birkaç dakika sonra hafif rampa yoldan müdürümün arabası ile geldiğini gördüm. Beni görünce yüzü biraz değişti. Yola çıktık ve bana bunun nasıl olduğunu sordu. Ben de ona anlatmaya başladım. Dünya Ticaret Merkezine sapmak için geldiğimiz Atatürk havalimanı kavşağında sola sapmadı ve sağdan TEM otobanı Basın Ekspres yolundan yolumuza devam ediyorduk. Ben ona “Abi işyerini geçtik” dediğimde “Yok abi sen biraz dinlen. Ne zaman istersen geri gelirsin. Cenk Bey in tanıdıkları vardır Beyin MR ı için. Onu da orada çektirsin abi “ dedi. Ben de müdürümün bu denli seçenek sunmasını bir çözüm bulmak istediğini görüyordum.  Ancak şuan için ilaçlara başlayacak ve daha sonrasında eski halime geri dönmek için fizik tedaviye devam edecektim. 

Evin önünde beni bıraktı ve aradan indim. Şimdi annem evde idi ve ona bu durumu belli etmemem gerekiyordu. Üzülebileceği ve üzüntüden şeker veya tansiyonunun çıkabileceğini biliyordum. Bu nedenle eve geldiğim an kapıyı açtım ve beni karşısında gören anneme “Ben geldim” dedim. O da şaşırarak “a? Hayırdır bu saatte?” dedi. Ben de “ Yılbaşı için izin aldım.  Yıllık iznimi kullanmamıştım iyi oldu” dedim. O da “İyi bari” diyerek yemek yapma hazırlıklarına devam etti.  Kız kardeşimin küçük kızı da bizde idi. Onunda ateşlenmesi ve öksürmesi yüzünden okula gitmeden annemin özel ilgi ve bakımında sağlığına kavuşması için evdeydi.

Ben de küçük kızımız Sare ile ilgilenmeye başladım. Onunla birlikte Legolar ile oynuyorduk.  Etrafı dağıttığında “Hadi topla kızım bakiyim şu Legoları kutusuna koy” dediğimde tek tek bunları toplamaya başlıyordu. Söz dinleyen uysal bir çocuk Sare.  Annem bir ara benim yüzüme bakıyordu. Sonra “Ne oldu senin dudaklarına?” diye sordu. Üzülmesin, akşam aile bireylerinin hepsi geldiğinde söyleyeyim diye plan yapmıştım. Çünkü babam ve kız kardeşim durumu biliyorlardı. “Yok, bir şey her şey normal ne olmuş ki?” dedim.  Annem “aynaya bakmadın mı hiç?” dedi. Ben de “Yo baktım bir şey yok” dedim. Sadece yorgunluk işte uyuyayım geçer “ dedim. Bunu dememden yaklaşık 10 veya 15 dakika sonra küçük kardeşim yani Sare’nin annesi geldi. Onu gürünce annem “Hayırdır inşallah sen de öğle gelmezdin kızın bir şey mi var? “ diye kuşkulandı.  O da “Yemekleri beğenmedim evde yemek yemeye geldim bahanesini söyledi. “ ben durumu anlamıştım. Yalan konuşuyordu. Meslek hayatında hiç böyle bir şey yapmadı. Hiç birimiz yapmadık. Yemeği beğenmez isek büfeden istediğini yemek serbestti mesela… Kardeşim bana sordu “Ne oldu abi?” diye. Durumu biliyordu ve bunun için gelmişti aslında.  Ben de Yüz felci olduğumu söyledim. İlaç tedavisi sonra da fizik tedavi uygulanacak dedim.  Annem yanımıza geldi ve kız kardeşime de benim yüzümde bir değişiklik olup olmadığını sordu. O da “Yok anne bir şey “deyince, annem “Allah Allah ben mi yanlış görüyorum” diyerek yanımızdan ayrıldı. Daha sonra kardeşim “ Abi düzelir sıkıntı yapma geçer” diyerek yeniden okuluna geri dönmek üzere evden ayrıldı.  Daha sonra öğrendim ki annem o evden çıktıktan sonra mesaj ile kardeşime bana ne olduğunu sormuş. Kardeşim de “Yok bir şey anne” diyerek konuyu kapatmış.  Annem iyice bunu öğrenmeyi aklına koymuş olacak ki bundan sonra daha dikkatle yüzüme bakmaya devam etmişti.  Ben ise her soruşunda ona farklı cevaplar vererek akşam saatlerine kadar sürdürmüştüm. Aile bireyleri bir bir eve geliyorlardı. Babam da gelince yani herkes toplanınca o da bana dikkatlice baktı. Hepsi şaşkındılar. Tam bu sırada yani herkesin bir arada olduğu an gerçeği anneme ben söyledim.  Anne “Ben yüz felci oldum.” Dedim.  

  (devam edecek…)

 

 

 


10.03.2019