Çalışmalar » Denemeler

SOĞUK GÜNLERDE (5)

28 Aralık 2018  Cuma

Mübarek Cuma gününün sabahına erken saatte uykumdan uyanıp işe gitmek için hazırlanmadan evvel uyanmak için elimi yüzümü yıkamak ile güne başlayacaktım.  Sabun ile ellerimi sabunluyordum. Sabunlu ellerimi yüzüme götürmeden evvel kendime baktığım an “aynada gözüken siluet ben miydi?” Diye düşündüm. Kendimi gördüğüm an dehşete kapıldım. Gözlerimi ovuşturduğumu hatırlıyorum. Tekrar kendime baktığımda gece boyunca yüzümde bir şeyler olmuştu. Sol kaşım yukarı kalkıktı ve çok rahat hareket ediyordu. Ancak sağ taraftaki kaşım aşağıya doğru sarkıyordu. Kirpiklerim gözlerimi bir perde gibi kapatıyordu. “Allah'ım bu ne?” diye kendi kendime konuşarak,  musluktan akan soğuk suyu iki elim ile avuçlayarak yüzüme attım. Sol taraftaki gözüm kapalı olduğu için bir sorun olmadı. Ama sağ taraftaki gözümün tam kapalı olmadığını fark edemediğim için soğuk su göz bebeklerime değdi ve inanılmaz acı veren bir histi bu. Hani insanların huylandıkları bazı yerler vardır vücutlarında. Gözlerimde benim en huylandığım yerimdir. Bilgim dışında bu gibi şeyler olunca tepkim gecikmez ve bir karşı hamle yapardım. Ancak şuan karşımda kimse olmadığı için kendi kendime sarsıldım ve yere damlayan suyun kayganlaştırdığı zeminde durmakta zorlandım. Musluğa tutunarak düşmekten son anda kurtuldum. Aynada tekrar kendime bakıyordum. “Hayırdır inşallah” dedim.  Sıcak su ile yüzüme masaj yapmak aklıma geldi kendimce yanaklarıma sıcak su ile masaj yapmaya çalışıyordum. Ancak otobüse yetişmek için son birkaç dakika içerisindeydim.  Dişlerimi fırçalamak için dış fırçama yeni aldığım mentol kokulu diş macunundan bir damla kadar sürdüm. Dişlerimi fırçalarken sağ taraftaki dudağım kapanmış gibiydi. Fırça iç kısımlara giderken zorlanıyor buna dudaklarım engel oluyordu. Kendi kuvvetim ile dudaklarımı hareket ettirmek istiyordum. Ancak sol tarafa doğru dudaklarım çekiliyordu. Başıma bir şey geldi diyordum içimden. Ağzımı su ile çalkaladığımda hayatımda ilk defa yaşadığım o anı hala hatırlıyorum. Dudaklarımın sağ tarafındaki kısım açıktı. Ağzımdaki su da akıyordu. Bunu tutamıyordum. Durumumun ciddi olduğunu anlamıştım. İşyerine geldiğimde internetten durumum hakkında bilgi toplamaya çalışıyordum. “Yüz seğirmesi” mi oldum diye bilgi topluyordum. Bir başka başlıkta “yüz felci” dikkatimi çekti. Yazıyı daha dikkatle okuduğumda kendimde ortak bir çok şey buldum. Youtube kanalı sayesinde de yüzündeki oluşmuş felci gördüğüm hastaların durumu ile kendi yüzümdeki durumun aynı olduğunu fark ettim.

Saat 07.30 olmuştu.  Ne yapacağımı bilmiyordum. Ofiste tektim. Merkezi Randevu Sisteminden bulunduğum yerdeki hastane için randevu almaya çalıştım. Ocak ayının 8 ine müsait idi. Ancak bu süre çok uzundu. Belki bu süre benim çok geç olabilirdi.  Zaman ilerledikçe endişem de artıyordu. Yakın bir Özel bir hastanenin randevu numarasını aradım. Durumumu anlattım ve kendileri beni nöroloji bölümündeki doktorun ilk randevusunun saat 08.30 da başlayacağını söyledi. Hemen o saate randevuyu onaylattım. Müdürüm henüz ofise gelmemişti. Ben de onu telefon ile arayarak bilgilendirmek istedim. Ancak kendisinin şahsi telefonuna ulaşamadım.  Bunun üzerine kısa mesaj yazarak durumumu anlattım. Tekrar giyinerek yan komşuma durumu anlatarak  “Ben hastalandım hastaneye gidiyorum. Birazdan ofisteki arkadaşlar gelirler.” Diyerek hızlı adımlarla işyerinden ayrıldım. Metroya binmek için yürürken işyerlerine yetişmek için gelen insanları görüyordum. Yüzümü elimle gizlemeye çalışıyordum. Bana bakan kimse yoktu ama ben yüzümün daha çok sarkacağından korkuyordum. Kafam çok karışıktı ne olacağını bilmiyordum. Bir kişinin suratıma dikkatli bakması bende bu daha kötü olacak düşüncesini uyandıracaktı. Açıkçası durumumun daha net bir şekilde ne olduğunu bilmeden kendi kendine kuruyordum kafamda. Halbuki hızlı adımlarla doktora yetişmeye çalışıyordum. Gelen metroya binerek üç istasyon sonraki Bahçelievler İstasyonunda indim. Uzunca görünen yürüyen merdivene binerek metroyu terk ettim.

Bahçelievler Metro İstasyonunun çıkışından sola hafif rampa yolu yürümeye devam ediyordum.  Altınbaş Üniversitesi Bahçelievler MedicalPark Hastanesinin giriş kapısına gelmiştim.  Bu Hastane ile ilk açıldığı yıllarda Acıbadem Hastanesinde görev yapan Dermotolog Dr. Gökhan Okan’ın buraya gelmesi nedeniyle tanışmıştım. Bakırköy’deki hastanede 2000 li yılların başında yaşadığım buhran yüzünden cildimde meydana gelen rahatsızlık nedeniyle tanışmıştım. Hastalığıma çareler bulan Gökhan Okan Beyin samimi ve dostça tavırları biz hastaları arasında sevilen ve aranan bir hekim olarak algılanmasına neden olmuştu. Kendisini başta ailem olmak üzere bir çok yakın tanıdık ve arkadaşıma da çare bulması için tavsiye etmiştim.  Onunla görüşen her kimse şikayetlerinden kurtulmuşlardı. Hatta senelerdir yaraları yüzünden sıcak havalarda ıstırap yaşayan tanıdıklarım bu sıkıntılarından Gökhan Beyin verdiği ilaçlar ve tavsiyeler sayesinde kurtulmuşlardı Hala kendisine dualar ederler. Bu çok önemli…

O yıllarda MedicalPark Hastanesine randevu almadan gelip “Biz Acıbadem Bakırköy’den buraya gelen Dr. Gökhan Beyin hastasıyız.” dediğimizde sıra beklemeden öncelikle işlem görüyorduk. Yazın güneş yanıkları ile boğuşanlar kışın sıkıntı yüzünden yaralarla yaşamak zorunda kalanlar hatta çeşit çeşit sıkıntılar yüzünden ona gelip derman arıyorlar ve iyileşiyorlardı. Birkaç ay evvel kendisi ile tesadüfen durakta karşılaşmamızda 2017 senesinden beri yeni açılan Memorial Bahçelievler Hastanesinde göreve başladığını söylemişti.  Bahçelievler’den Şirinevler istikametine doğru yol kenarında yeni yapılan güzel bir bina var; içinde meşhur kahve dükkanları ve restoranlar bile hizmet ediyor. Gökhan Beye de böyle bir hastane yakışır yani. Şimdi Doçent Dr. Gökhan Okan’a şahsım ve ailem adına başarılar dilerim. Dualarımız sizinle…

Bahçelievler Medicalpark Hastanesinde dermotolojı, ortopedi, gastroentoloji, göz ve diş muayenelerini 2012 senesine kadar yaptırmıştım. Bu tarihten sonra hiçbir hastaneye gitmemiştim. Ta ki 28 Aralık 2018 tarihine yani bugüne kadar. Giriş kapısı yanında yabancı hastaların kabulü için bir birim kurulmuştu ve oldukça kalabalıktı.  Ortada bulunan “Hoş geldin bankosuna doğru ilerledim. Güler yüzlü bir hanım karşıladı ve “Size nasıl yardımcı olabilirim? “ diye sordu Ben de ağzımı kapatarak “Nöroloji kaçıncı katta acaba?” diye sordum.  İlgili Hanım “asansör ile dördüncü katta” dedi. Ben de asansörün yukarı yön düğmesine basarak beklemeye başladım. Üç tane asansör vardı ve üçü de B2, B5 ve B1 katları arasında gidip geliyorlardı. En sağ tarafta bulunan asansörün kapıları robot sesin “Yukarı gidiyor” demesi ile açıldığında buna bindim.  Asansörün içi hınca hınç dolu idi. Ben de bindim tam oldu. B katları “Bodrum” anlamına geliyordu ama bu kadar insan bu katlardan binmişlerdi. Halbuki ben giriş katında idim. Normalde giriş katı daha kalabalık olmalıydı. Bu hastanede tersi durum vardı. Hem hastayım hem de neler düşünüyorum diye kendi kendime konuşuyordum. Her katta durup inen ve binenlerle birlikte robot sesin “Dördüncü Kat. Yukarı gidiyor” demesi ile kapılar açıldı. Ben ve birkaç kişi asansörden ayrıldık ama bizim yerimiz bu katta binenler tarafından doldu. Hem hastayım hem de içimden sessizce gülümseyerek düşünüyordum “Bunun bir de inmesi olacak bakalım nasıl olacak?” Diye.  Hasta kaydı oluşturmak üzerek kimlik numaramı soran danışman hanıma bilgilerimi verdim. Ekrandan hangi doktora gideceğimi görüyordu. “Doktorunuz Özlem Acar Hanım birazdan gelecek asistanı sizinle ilgilenecektir. Odası şu tarafta” diyerek sol tarafı gösterdi. Zaten kapısında doktorumun ismi yazıyordu. Üzerimdeki kalın giysileri çıkardım. Oturup beklemeye başladım.  İstanbul burası trafik vs. Hepimiz böyle aksamalar yaşıyoruz. Ama kafamın içini kemiren durum;  benim bundan sonra ne olacağım hakkında bilgi idi. Birkaç metre ileriden hızlı adımlarla yanıma doğru yaklaşan temiz güleç yüzlü bir hanım geldi. “Mustafa Bey?” diye sordu. Ben de “evet benim” diye yanıtladım. “Özlem Hanım geliyor bir iki dakika içinde burada olacak “ diyerek bana bilgi verdi. Oturuyordum ve yerimde kalmak benim heyecanımı daha da artırıyordu. Ama içim içime de sığmıyordu. Birkaç dakika sonra yerimden kalkarak WC nin bulunduğu yere doğru yürümeye başladım. Sonra geri döndüm. Acil çıkış merdivenleri asansörlerin yanındaydı. Buradan da bu kata yürüyerek gelenler vardı. Birden geri döndüm ve muayene olacağım odanın kapısının kapandığını gördüm. Asistan Hanım daha sonra tek başına dışarı çıktı. Bana yönelerek “Doktor Hanım geldi. Şimdi sizi alacağım” dedi. Etrafa bakınmaya başladım. Doktor beni muayene ettikten sonra ya kötü bir şey söylerse? Aileme de söylemedim burada olduğumu, acaba söylesem mi? Diye sorular kafamın içinde dolaşıp dururken Asistan Hanım bana bakarak muayene odasının kapısını açtı ve “Buyurun Mustafa Bey” diyerek beni odaya gelmem için kapıyı açık tuttu kendisi de kapının önünde duruyordu. Besmele çekerek içeriye girdim ve doktor hanım masasında oturuyor bana bakarak gülümsüyordu. “Buyurun Mustafa Bey nedir şikayetiniz? “ diyerek benim cevaplamamı bekledi. Halbuki gözleri ile yüzümü adeta tarıyordu. Doktorlar aslında daha başından hastanın yüzünden anlar durumunu. Benim de başımdaki bu hastalığı eminim ki ben anlatmadan anlamıştı. Sadece hastanın ruhani halini de dinlemeli diye düşündüm. Ben de başıma bu nasıl geldi diye baştan anlatmaya başladım. Şöyle sözlerime başladım; “Özlem Hanım bundan on gün evvel grip oldum. Eczaneden aldığım ilaçları kullandım. Yaptığım iş gereği fazla hasta durmamam gerekiyordu. Aslında 1 hafta on gün içinde grip geçiyor diye biliyorum ama ben de öksürüğe de çevirdi mi bunu telefonda müşterilerle konuşamıyorum. Bu yüzden başlarken ilaç ile hastalığın gelişmesini engellemek için ilaca hemen başladım. Grip ten birkaç gün sonra kurtuldum.  Ardından takip eden bir iki gün geçmeden bir kulak çınlaması oldu sağ kulak arkamda şuan bile hala da devam ediyor” diyerek elimle bulunan bölgeyi gösterdim. Doktor zaten konuyu anladı ve “ve ardından yüzünüz bu şekilde oldu.” Dedi ve yerinden kalkarak “ Gelin sizi muayene edeyim Mustafa Bey” diyerek Bahçelievler’i tepeden gören güzel bir manzaraya sahip odanın bu bölümünde olan sedyeye oturdum.  “Öncelikle bir tansiyonunuza bakalım Mustafa Bey dedi” ve kolumu açmamı istedi. Steteskoplu tansiyon aleti ile kolumdan tansiyonumu ölçmeye çalıştı. İlkinde atışlarım için “anlamadım” diyerek yeniden baktı. “Tansiyonunuz genelde kaç sizin?” diye bana sordu. Ben de uzun zamandır tansiyon bile ölçtürmediğim ama genelde yüksek olduğunu bildiğim için yanıt olarak “bilmiyorum ama yüksekti dedim. “Özlem Hanım “Oldukça yüksek Mustafa Bey” dedi. Buna hiç şaşırmadım tahmin etiğim gibi çıktı.

Daha sonra ellerimi iki yana açmamı istedi. Daha sonra gözlerim ile elinde tuttuğu kalemi izlememi istedi. Daha sonra kol eklem ve ayak eklem yerlerime elindeki metal çubuğu hafifçe gezdirdi. Hissedip hissetmediğimi de hep soruyordu. Ben de “Evet” yanıtını verdikçe metal kalemi diğer koluma dokunduruyordu. Daha sonra kollarımı uzatmamı istedi. Ben de iki kolumun da aynı hizada diz durabilmesini sağladım.  Kaşlarınızı kaldırın Mustafa Bey” dedi daha sonra “Dişlerinizi gösterin” dedi. Ben de gösterdim. “Şimdi yerdeki çizgi üzerinden beni takip edin” dedi ve kendisi de oda içinde yürümeye başladı. İlk başlardı tam çizgi üzerinde yürüyemedim. Yeniden başladım bu sefer oldu. İlk okulda bile ikili sözlü sınavlarda daima heyecanlandığımı biliyordum ve neredeyse kırk sene sonra gene aynı heyecanı yaşıyordum adeta.

Özlem Hanım ekranında bir şeylere baktı ve “Evet Mustafa Bey” dedi. Yüzünüzün sağ tarafında bir felç oluşmuş. Bu genelde soğuk algınlığı sonrasında da olabiliyor. Grip olduğunuzu söylemiştiniz.  Bazen de sinirsel de olabiliyor. Yüksek tansiyon vs. de bunda büyük risk ki sizin tansiyonunuz yüksek Mustafa Bey” dedi. Ben de “Peki ben ne yapmalıyım? Geçer mi doktor hanım? Yoksa kalıcı mı?” diye sordum.  Özlem Hanım gayet sakin bir ses tonu ile “Genelde bu tür vakalarda düzelme oluyor. Geçer, bazen kalıcı da olabiliyor ama fizik tedavi ile iyileşme hızlandırılıyor. Ancak ben sizden öncelikle durumun ne olduğunu anlamak için bir “Beyin MR”ı (beyin emarı) isteyeceğim. Beynin içine sinirlerinize bir bakalım.” Dedi. Beni bir korku, bir heyecan sardı. Filmlerde duyduğum şeydi bu Beyin MR kötü durumlarda yapılan bir şey diye düşünmeye başlamıştım. Bunu istediğiniz bir yerde çektirebilirsiniz. Onun sonucuna göre bir yol çizeceğiz.” Dedi.  Ben de kara kara düşünmeye başlamıştım.  “Mustafa Bey size ilaç tedavisi öneriyorum. İlaçların bir tanesi kullanım bakımından biraz ağır ilaçtır. Kortizon vardır. Özellikle tuzlu yiyeceklerden kaçınmalısınız. Size kilo aldırır. Yemeklerinizde tuz olmayacak ve tuzu hayatınızdan çıkartacaksınız.” Dedikten sonra temiz bir dosya kağıdı üzerine gün gün ne kadar ilaç alacağım adedi ile yazmaya başlamıştı. Ben de görüyordum. Sonra kendisi anlatmaya başladı. İlk üç gün beşer hap sonraki üç gün dörder hap. Sonraki üç gün üçer hap sonraki üçer gün ikişer sonraki üç gün birer ve sonraki üç gün de yarımşar hap alıyorsunuz toplam 18 gün bu ilacı kullanıyorsunuz. Ancak bu hapı kullanmadan evvel tok karnına şu ilaçtan bir tane alacaksınız ki bu midenizi koruyacak. Çünkü kortizonlu hap zarar verebiliyor midenize.” Diye devam etti. Bu arada Beyin MR’ınızı bugün veya yarın çekilin sonrasında konuşalım. Hatta ben size bir de kardiyolojiye de görünmenizi önereceğim. Tansiyonunuz yüksek Mustafa Bey şimdi benim verdiğim ilaçlarda tansiyonunuzu daha da yükseltebilir ama hep yüksek ise bunun önüne geçmelisiniz.” Dedi. Zaman ilerledikçe daha çok şey ortaya çıkıyordu.

Çekmecesinden genişçe üzerinde MedicalPark yazan kırmızı yazılı bir form aldı ve üzerini doldurarak kaşesini vurdu ve imzaladı. “Hemen şimdi en alt katlara asansör ile B1 e inin ve size ilk gün ilaçlarınızı serum ile verdireceğim. Bugünden itibaren tuzu hayatınızdan kaldırıyorsunuz Mustafa Bey. Beyin MR ınızı çekilip gelin daha net konuşuruz o zaman” dedi. Sonra benim heyecanlandığımı anladı ki “Korkmayın korkulacak bir şey değil geçer Mustafa Bey. Ben bu tetkikleri size emin olmak için yapıyorum.” Diyerek yüreğime su serpti. Acil servise gitmek ve serum bağlanması için bu kırmızı yazılı form bir de Beyin MR istek kağıdını alarak asansöre doğru yöneldim. Asansör geldiğim anki gibi değildi. Gelen kabin bomboştu. B1’e basarak aşağıda inmeye başladım. Giriş katında durup yeniden misafir aldı. Tekrar kapandı kapılar ve robotun sesi “Biricci Bodrum Kat. Aşağı gidiyor” diyerek açıldı.  Sağ tarafta bulunan bir kapı vardı Üzerinde “radyasyon” olduğunu belirten amblem büyükçe dikkati çekiyordu. Sol tarafta ise kayıt bankosu bulunuyordu.  Ortada ise bekleme sandalyeleri üzerinde hastalar film çektirmek için bekliyorlardı.  İlgili yetkiliye “Acil servis nerede?” diye sordum. Üzerinde “EXIT” yazan kapıyı gösterdi. Kapıyı açtığımda yaralı bir hasta sedye ile getiriliyordu. Ona müdahale edeceklerdi. Onun hazırlığını koşturarak yapıyorlardı. Benim elimdeki evrakları gören eşofman giymiş sakallı genç bir acil tıp görevlisi bana yardımcı olmak için yanıma geldi. Elimdeki kağıtları aldı.  Bende “Bu ilaçlar bana yapılacakmış”  dedim. Beni dar bir koridorun sonunda çıkış kapısına yakın bir yerde bulunan bankolara yöneltti. “Orada kayıt açtırıp gelin serumu bağlıyım” dedi.  Ben de yürüyerek ilerledim. Ambulansların acil hastaları getirip bıraktığı yerdi burası. Hani birkaç hasta vardı bana sıra gelecekti. Ben de güneşli havada dışarı çıkıp bir hava almak istedim. Biraz evvel hasta getiren ambulans hastaneden ayrılıyordu. Geriye dönüp binaya baktığımda “EMERGENCY  - ACİL” yazıyordu. Zaten burası hemen Bahçelievler Metro İstasyonunun giriş kapısının hemen yanıydı. Kayıt işlemleri bittikten sonra serum bağlanması için yeniden iç kısımlardaki başka renk bulamamışlar gibi hardal renkli perdelerle ayrılmış yatakların bulunduğu yere geldim. Eşofmanlı genç görevli elindeki serum ile yanıma geldi ve hemen karşıda duran boş sedyeye uzanmamı ve kolumu sıyırmamı istedi.   (devamı gelecek…) 


8.03.2019