Çalışmalar » Denemeler

SOĞUK GÜNLERDE (4)

2016 Senesi Ocak ayından itibaren 2017 senesinin Aralık ayına kadar haftanın her Salı günlerinde sabah 09.00 ile 10.00 saatleri arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilk radyosu olan Bayrak Radyosunda ‘Gezegenin Günlüğü’ adlı programın 1 saat süren yayınında konuktum. Şuan hayatta olmayan rahmetli Kadriye Bayraktar Hanım’ın hazırlayıp sunduğu programa Kuzey Kıbrıs’tan aranarak katılıyordum. Sabah saatlerinde işlerine, okullarına gidenler evlerinde olanlara sesimi duyurma fırsatım oluyordu. Bir program ama emsallerinden çok farklı bir “1” saat geçiriyorduk. Ses kayıtlarını pek yakında “Youtube” adlı kanalda sizlerle paylaşacağım. Canlı yayında konuk olmak ilk başlarda heyecanlı olsa da zamanla alışıyor ve mikrofon ile bir oluyordunuz. Rahmetli Kadriye Hanım bana her programda bir konu hakkında sorular soruyor ve kendimce yorumlar yapıyordum. Program günü ve saatinde Kuzey Kıbrıs’ta belli bir kitleyi peşinden yakalamayı başarmıştı. Felsefi konuları konuşmayı çok seviyordu Kadriye Hanım ben de konuşuyor görüşlerimi aktarıyordum. Yeni neslin teknoloji ve cep telefonundaki uygulamaların esiri haline getiren bu “yenilik” biz eskilerin hafızalarında kazınmış “eskiden daha güzeldi.” Söylemleri hakkında birçok kez program yapmıştık. Hepsi aslında ailede başlayıp bitiyordu. Biz eskiler büyüğe karşı hürmet eder ve saygı gösterirdik. Fakat şimdiki neslin neden duyarsız hale geldiği konusunda televizyondaki dizilerin, sosyal medyanın ve takip edilen Vlogger ve Youtube’ırların davranışları da çok önemli. Program sonunda daima sosyologlara büyük iş düşüyor demeden programı kapatmıyorduk. Bu söylemler Kuzey Kıbrıs dışında da ilgi uyandırdı. Başta Avustralya, Avrupa hatta Türkiye’de bile programı takip etmek için cep telefonlarına Bayrak Radyosunun uygulama programını indirilerek yayınımızı canlı takip edilebilen takipçilerim meydana gelmişti. Program sonunda bana yazarak görüşlerini bildiren takipçilerimle de yazışma fırsatım oluyordu.  O günün tarihine göre “Facebook”, “Twitter” ve “İnstagram” hesaplarımda hala yorumlar bulunmaktadır. İlgili sosyal medya hesapları sayfalarında veya “Google” arama motoruna “mutlu ibili” yazarak aratmanızda hakkımdaki tüm bilgiler karşınıza çıkacaklardır.  Sizlere buradan bir müjde vermek istiyorum. Tedavi sürecinde olduğumdan bir müddet sonra artık Türkiye’de yayın yapan bir radyoda günün belli saatlerinde canlı olarak felsefi sohbetlere devam ediyor olacağım. Hatta programa konuk alabileceğini de ve telefon ile de bağlanabileceğini söyledi yapımcı. Sizlerle kesin tarihi paylaşacağım. Ama önceliğim bu hastalığımdan bir an önce kurtulmak.

Aralık ayının tüm kış mevsimini adeta birkaç güne sığdırıyordu. Her gün daha mı soğuk olur. O kadar kuru soğuk hava vardı ki insanın evinden dışarı çıkası gelmiyordu. 

Bu tarihte yaklaşık iki senedir yaptığım araştırmalarım ve hikâyesini oluşturduğum yeni eserimin son sayfalarının yazımına devam ediyordum. Yılbaşına kadar son cümlemi yazmak ve artık nokta koymaktı hedefim. Yüzüp yüzüp sonuna gelmiştim.  Sabah işyerimde çalışıyor, evime gelince kısa bir dinlenmeden sonra yazmaya devam ediyordum. Bazen annemin klavyenin tuşlarının seslerinden gece yarısı kalkıp “oğlum yeter yarın işe gideceksin” demesi ile ara veriyor; birkaç saat uyuyor ya uyumadan işe gidiyordum. Sabahın ayazında sokağa çıkmak yüzüme vuran o soğuk havanın beni ne kadar yıprattığını hiç bilmiyordum. Hâlbuki bana çok zarar veriyormuş Gripten iyileşmemin ardından bir iki gün geçmişti bu seferde yorgunluk beni vuruyordu. Hafta sonu gelsin tüm gün yatıp uyuyacağım diye plan yapıyordum kendi kendime. Aslında kendimi telkin ediyordum demek daha doğru olurdu.

Kullandığım ilaçların ve gribin meydana getirdiği yorgunluğa bir de uykusuzluk eklenmişti. Perşembe günü sabah evden çıkarken atkımı almadan çıktım. Çünkü Çarşamba günü yani dün hava güneşli idi ancak sadece kuru soğuk vardı. Bu günlerde yeniden kar yağmayacağını da meteorolojinin bültenlerini takip ettiğim için biliyordum. Kar yağmadığımı bere ve atkı takmıyordum. Buna hiç kendimi alıştırmamıştım. Hâlbuki kış aylarında atkının bağlanması veya bir boğazlı kazak ile evden çıkılması en doğrusuymuş Bu özellikle biz orta yaşlılar için gerekliymiş. Bunu sağlığımı kaybettiğim günlerde çok iyi anladım. Yani genç yaşlardan beri alışkanlık haline gelen davranış kalıpları yaş 50’lere çok yaklaştığında hala devam ediyorsa bedeniniz eskisi gibi hastalıklara direnemiyor ve olumsuzluklara da kapı açıyordu. Bunu yaşamayan nereden bilecekti ki?  Ben de bilmiyordum…

Sabah metroya bindiğimde uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımı gördüm. Aslında aynı bina da çalışıyor olsak ta metropolde yaşanılan koşturmalar yüzünden denk gelip sohbet edemiyorduk. Neyse ki kısa da olsa ayaküstü bir durak mesafelik zamanda bayağı şeyler konuştuk. 1 seneden fazla bir süre evvel evlenen arkadaşım geçen ay tek celsede boşanmıştı. Bunu duyunca çok üzülmüştüm. Bin bir hayal ile kurulan yuva bir hâkim karşısına çıkıp tek celsede bitebiliyordu. Çok yazık. Ama maalesef avukat arkadaşlarımdan da duyduğum; Adliyelerde açılan davaların en çoğunu boşanma davaları en başta geldiği olduğuydu. Deli gibi severek evlenen çiftlerin çok geçmeden adliyede soluğu almalarına neden ne olabilirdi? Madem çok seviyordunuz ve evlendiniz tamam peki neden boşanıyorsunuz?  Bu soruları sorup, yanıtları hakkında düşünmek gerekiyor.  Boşanmak ta bir çözüm olmayabiliyor. Beyaz eşyacılar, çeyizciler, düğün salonları ve konut sahipleri bu evliliklerden para kazanırken boşanma sonrasında avukatlar ve eskiciler para kazanıyor hale geliyor. Ama en kötüsü de kaybolan ve hırpalanan duygular oluyordu. Sosyologlara çok büyük görevler düşüyor toplumumuzda.

Bu konulardan sonra işyerine geldiğimde gergin bir güne merhaba demiştim. Telefonların ardı arkası kesilmiyor, işler birikiyor ve yetişmekte güçlük çekiyordum. Bir an sinirimden dişlerimi sıktığımı hatırlıyorum. Hatta dayanamayıp “Allah’ım saatler biraz hızla ilerlese de eve gitsem” diyecek hale gelmiştim.  Kulağımdaki çınlama dikkatimi çekiyordu. Sağ kulak arkamda hafif ağrı ve uğultu duyuyordum. Halkımız arasında kulak çınlamaları çoğunlukla “birisi beni andı” cümlesi takip eder. Sağ kulak çınlaması olduğunda “hakkımda iyi konuşuyorlar,” sol kulak çınlaması olduğunda ise “biri beni fena çekiştiriyor” deriz... Elbette, bunlar birer hurafedir. Ancak hala toplum içine bu kanı oldukça yaygındı.  Öğleden sonra artan bu çınlamaları yoğun iş temposu yüzünden pek dikkate almadım ve hala “iyi anan biri amma iyi anıyor beni” diye düşünüp gülümsüyordum.

Akşam evime geldiğimde sofrada sıcak çorbayı kaşıkladığımda ağzımda kaşığın ne kadar büyük olduğunu fark ediyordum. Çorbayı kaşıktan aldığımda dudaklarım kaşığı adeta bırakmıyordu. Bu da ben de kaşığın büyük mü olduğu kanısını düşündürüyordu. Kaşığa baktığımda her zaman kullandığımız yemek kaşığı olduğunu fark ettim. Kaşık neden dudaklarım arasında iken ağırlaşıyordu? Bunun yanıtını alamadığım halde yemeğimi bitirdim. Ardından ilk yudumu aldığım bardaktaki sıcak çay da dudaklarımı çok yakmıştı. İlk defa sıcak çaydan dudaklarım yanmıştı. “Off” diyerek bardağın dudak payını biraz daha fazlalaştırmak için çayın bir kısmını içmeden lavaboya döktüm. Ondan sonra birkaç yudum içerek televizyondaki programa da biraz baktım.

Ardından birden gelem yorgunluk ile yatağıma gitmek için odama doğru yürümeye başladım. Bu sırada aileme de “İyi Geceler” dedim. Bunu kendimi bildim bileli senelerdir devam eden alışkanlık haline getirdiğim için sürekli yapıyordum. Yorgunluğum nedeniyle olacak diye düşündüğüm uykuya bayağı erken bir saate daldım. Ertesi sabah yatağımdan uyanacak ve işime gidecektim. (devam edecek…)

  

 

 


5.03.2019